Devletler iyi vatandaş yetiştirmek için okullar açarlar. Temel eğitimde insana hayatı boyu lazım olacağını düşündüğü temel kavramlar ve temel bilgiler öğretilir. Daha sonra kişinin kabiliyetine göre branşlaşan okullara alır öğrencilerini. Bu okullarda ona meslekleri öğretir, yükselebildiği yere kadar okuyup gelişmesini sağlar.

Bunlar devletler kendi ideolojilerini ayakta tutmak için, bu ideolojiyi de yetiştirdiği insanlara küçük yaşta verir. O ideolojiyle yaşamasını ve mesleğini icra etmesini ister. Buraya kadar her şey normal gibi görünse de işin uygulamasına baktığımızda aynı seyir ve akışı göremiyoruz hayatta. Bunu Selçuklu ve Osmanlı Devleti çok iyi başardığı için ideolojik yapıyı korumayı, milletin sükûnet ve huzurunu, adaleti vs. sağlamıştır. Ancak sanayi alanında kendini yenileyemeyen Osmanlı büyük kayıplarla yerini Türkiye Cumhuriyeti’ne bırakmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’ndeki seyre baktığımızda 80 yıl boyunca fikri ve ideolojik ilkeler için büyük bedeller ödenmiş olsa da devlet yeni ideolojinin bünye ile olan uyumsuzluğu nedeniyle başarılı olamamış, büyük bedeller ödenmiş, canlara kıyılmış zoraki de olsa bu ideoloji oturtulmuş ama ülkenin kalkınması sağlanamamıştır.

Demek ki burada da birçok sorunlar var gördüğümüz veya görmediğimiz. Mesela eğitim sistemimiz ile normal hayat arasında tamamen zıt bir farklılık vardır. Her öğretmen çoğu defa kendi ideolojik yapısına göre öğrencisini yönlendirmiş, ülkede birçok akıma mensup farklı nesillerin kavgasıyla baş başa kalan bir toplum olmuşuz. Sağcılık solculuk, Alevi- Sünnilik, terör örgütleri gibi birçok ayak bağı devletin prangaları olmuştur.

Aslında çocuklarımıza okulda, ailede, iş yerinde kısaca hayatın her aşamasında şöyle bir eğitim verebilir miydik acaba?

Dürüstlük ve adil olmak gerekir ancak, tüm insanlar dürüst ve adil değildir. Toplumda alçak, hain, zalimler mutlaka vardır ama bunlara karşı kahramanca mücadele edecek ve canını verecek de çok insanlar ve liderler de vardır.  

Her düşmana karşılık birçok dostun olduğunu, kazanılan bir liranın bulunan beş altından daha değerli olduğunu öğretebilirdik nesillerimize. Meşru kazanmanın hazzını, gayri meşru kazancın kirliliğini, meşruyu kazanmak için bazen kaybetmenin de bir şeref olduğunu öğretmemiz lazımdı eğitim sistemimizde.  

Kıskanmanın, başkasını kopya etmenin, birilerinin yaşantısını taklit etmenin, gösteriş ve şaşanın, israfın, haksız kazanç ve kul hakkının habisliğini, ilk bakışta bunların çok hoş görünüp sonrada insan ve toplumda nasıl bir yıkıma neden olacağını öğretmek gerekirdi neslimize.

İlk emri oku olan bir din ve medeniyetin ne büyük bir mucize olduğunu, okumayan, öğrenmeyen beyinlerin istilaya uğrayacağını kavratıp, bu alışkanlıkları kazandırmamız gerekirdi çocuklarımıza. Biz eğitim sistemimizde, çocuklarımıza sahip olduğu gücünü, beyin kudretini, kalbini ve ruhunu almak isteyenlere, bunların fiyat etiketi olmadığını, olamayacağını öğretmemiz gerekirdi. Eğer kendisi haklıysa, doğrunun yanındaysa bu uğurda dimdik durup savaşmasını öğretmemiz lazımdır onlara.

Nazik insanlara karşı nazik, sert olanlara karşı sert olmasını, herkes birbirini taklitle bir yönde giderken, bu kitlelerle mücadele etmesi gerektiğini, konuşma adabını, tüm muhataplarını nezaketle dinlemesini, ama yanlış fikirleri asla kabul etmemesi gerektiğini, üzüntülü anda bile gülebilme ve mutlu olabilme seçeneğini bulabilmeyi, ama ağlamayı gerektiren yerde “erkekler ağlamaz” yerine gerektiğinde göz yaşı dökebilmeyi, sadece kendini değil, toplum ve insanlık mazlumlarını da düşünmeyi, aşırı övgü ve ilginin tehlikesini, bir tuzak olabileceğini de çocuklarımıza öğretmemiz gerekmez miydi?

Hayatımızın her alanında hata yapmanın mümkün olduğunu, hatayı kabul etmenin bir erdem olduğunu, bu hata için özür dilemenin üstünlük meziyeti olduğunu; buna mukabil hile ve sahtekarlığın hayvansal bir tutum olduğunu kavratmamız, zaman zaman tabiatla, ağaçlar, böcekler, çiçeklerle iç içe olmasını, onları inceleyip onların hayatının anlamını da inceleyip hayatına yeni bakışlar eklemesini öğretmemiz gerekirdi bu sistemde.

Belki bunlar çocuklarımıza öğretiliyor diye düşünenlerimiz vardır. Ancak bunun bir yanılgı olduğunu toplum yapımıza baktığımızda çok rahat görmekteyiz. Belki anlatanlar vardır, ama örnek olanlar olmadığı zaman, o anlatılanlar da anlamsız kalacaktır.

Bizler aileler olarak da bu bilgi ve eğitimi okuldan bekleyip, kenarda bir izleyici gibi asla duramayız, okulun daha güzelini ailemizde yapmamız şart bizim için.

Bu duygularla hepinizi Allah’a emanet ediyorum.