Kainatta sünnetullah dediğimiz Allah’ın değişmeyen kuralları çalışır.

Hz. Adem’den beri bu kurallar aynıdır aslında. İyilik- kötülük, aydınlık- karanlık, sabırlı- sabırsız, çekme- itme, tutma- bırakma, fizik, kimya kuralları…
Tüm duygusal davranışlar aynıdır. İyilik hiçbir zaman değişmez, zalimlik hiçbir zaman sevilmez, hırsızlık iyi kabul edilmez.
Aslında hayatta karşılaştığımız her olay, daha öncekilerin tecrübe ettiği şeylerdir. İnsan ibret alabilse, güzel şeyler daima artar, kötü şeyler de daima azalırdı. Ama insanoğlu yanlışı bilse de, onu denemek ister ve her dönem, her fert aynı hataları yapar, aynı ceza veya mükafatlara nail oldu.
İslam dininde gezmenin, görmenin, insana ibret vereceğini, geçmişlerden dersler çıkaracağını, görgü ve kültürünü artıracağını, içindeki huzursuzluk ve kasaveti kaldıracağını insana öğretir. Bu bağlamda gezginlerin yazdıkları bugün tarih, sosyoloji ve birçok alanda insanlığa ışık tutar.
Düşünce tarihimizde de seyahatlerle ilgili çok söz söylenmiştir. Bunlardan bazılarına bu yazımızda değinmek isterim. (Emile Zola) ‘Hiçbir şey zekayı seyahat etmek kadar geliştirmez.” Diyerek seyahatin zekaya katkı sunacağını söyler. Matthew Karsten; “Seyahat için yaptığın yatırım, kendin için yaptığın en iyi yatırımdır.” Diyerek insana yatırımda seyahatin kıymetine vurgu yapar.
Goethe; “Gezgin bir yere varmak için değil, keşfetmek için seyahat eder.” Seyahatin anlamı sadece gezmek değil, keşif ve ibret olduğunu vurgular.
“Hayat bir kitaptır ve gezip görmeyenler hep aynı sayfayı okur.” Diyen St. Agustine, bir bölgede kendini hapsedip çevresini tanımamanın körelttiğini söyler. G.K. Chesterton; ise seyahatte seçici olmayı, gezeceğimiz yerlerin aciliyetine ve ihtiyaca binaen gezmenin yararını şu cümle ile özetler. “Gezgin önüne ne çıkarsa onu görür, ama turist neyi görmek istiyorsa onu.”
Betty Williams, insanın davranışlarının tıkandığı, ufkunun kapandığı zamanlarda seyahatin kendine bir açılım sağlayacağını düşünür ve “Her şey kötüye gittiğinde kendine bir tatil ısmarla.” Der.
Bir Bosna Atasözünde, “Seyahatin önündeki tek engel kapının eşiğidir. İnsan bir işi planlar ve ilk adımını atarsa hedeflediğini icra eder. Sürekli mazeret üretenler de hiçbir zaman mazeret sarmalından kurulamazlar. Hatta “En uzun yolculuklar bile tek bir adımla başlar.” Diyen Laozi de aynı şeyi vurgular.
Bilmediğin bir yola, bir semte, bir ülkeye gitmek, aslında insana yeni keşifler sağlar, bildiğin yere tekrar gitmek ise aynı teker izinde araç kullanmak gibidir. Kaşifler de bilmedikleri yönlere yönelirken, birçok riski göze almasalar, o keşiflere sahip olamazdılar.
Gustave Flaubert’in şu sözü ile yazımızı bitirelim. “Seyahat insanı alçak gönüllü yapar. Size dünyada ne kadar küçük bir yer işgal ettiğinizi görmenizi sağlar.” Aslında kabuğunu aşamayan insanlarda gurur, kibir, her şeyi kendisinin bildiğini sanması, çok akıllı olduğunu düşünmesi gibi basit düşüncelerden kurtulmanın yöntemlerinden biri de seyahat, farklılıkları görmekten de geçer. Afrika da yaşayan bir insan, dünyanın her yanını öyle sanır. Ama gezdiğinizde, dünyadaki gelişmişlikleri de ilkellikleri de, ahlaksızlıkları da görür.
Bu nedenle yılda bir kere, uzak veya yakın, yurt içi veya yurt dışı gezileri düzenlemek insana çok şey katar, dinlendirir insanı.
İmkan varsa ihmal etme.