Menfaatın kelime anlamı yarar, yararlanma, kazanç gibi anlamlara gelir.

Her zaman, her koşulda öncelikle kendi çıkarlarını düşünen ve ona göre hareket eden insanlara menfaatçi denir. Bu kişiler için maddiyat, manevi değerlerden çok daha önemlidir. Bu nedenle, her zaman kazanmak için her şey mubahtır. Batıda bu anlayışa “pragmatizm” denir.

Kendi tarihsel sürecimizde menfaatin anlamı ise, bir şeyin kullanılmasıyla meydana gelen fayda, iyi olana ulaştıran şey, zararın karşıtı anlamında bir İslâm hukuksal terimdir.

Aslında menfaat denince tarihsel sürecimizde, İslam ahlak ve toplum hayatında toplumun yararına olan şeyleri tercih etmek, toplum için hayırlı şeyler üretmek ve yapmak olarak kullanılan bu kelime bu gün hırsızlık kadar, hatta modern hırsızlık olarak yüz kızartıcı bir kelime haline dönüşmüştür.

Ecdadımız toplum yararı ve menfaati olan işleri yapmanın bir ibadet olduğunu bildiği için, bu hizmetleri hayri hizmetler olarak görüp, bunlara sarılmışlardır. Yol, köprü, okul, cami, çeşme, hayvan bakım ve beslemeleri, çocukları, muhtaçları sevindirme gibi, kendi çıkarı dışındaki her işe koşan ecdadımız, bu işleri severek yapıyordu.

“Ben çalışıp kazandığımı neden başkasına vereyim, kendi çıkarım varken neden başkasının çıkarını koruyayım veya benden öncelikli yapayım” gibi anlayışlar bizim tarihimizde çok yüz kızartıcı ve insanlık dışı davranışlar görülürdü. Bu anlayışın hayvansal davranış olduğunu kabul ederlerdi. Çünkü hayvanlar, önce kendi karınlarını ve çıkarlarını düşünür. Aç karnını doyurmak için başka bir hayvanı parçalar ve yer. Başkasının tarlasına girip karnını doyurur. Kendi menfaatini korumak için haram veya helal diye bir sınırı olmaz. Bu nedenle egoizm denilen, kendini düşünme anlayışı vahşi batıdan üzerimize abanan bir beladır.

İslam ve ecdadımızın ahlakında “Ben” değil, ”Biz, hepimiz” anlayışı vardı. Hepimizin olursa toplum olarak mutlu olur, kıskançlık olmaz, kimse komşu, akraba, arkadaşını rakip görmez, kardeş görür. Böylece gözü aç bir batı toplumu değil, gözü tok, paylaşan, verdikçe mutlu olan bir toplum ortaya çıkar. Mutluluk da bu şekilde oluşur.

Pragmatik felsefe, toplum için iyilik yapmak ve bu iyiliğin ibadet sayılması Allah’a ibadet yapmak, Cennet emeliyle, Cehennem korkusuyla iyilik veya kötülük yapmanın da bir menfaatçilik olduğunu savunurlar. Dolayısıyla İslam dini ve Müslümanların da birer menfaatçi olduğunu söylerler.

Makalemizin başında İslam toplumu ve batıdaki “Menfaat tanımlarına” baktığımızda aslında bu fikriyatın çürüklüğü ve saçmalığı zaten ortaya çıkıyor. Evet tüm yaptığımız iş ve ibadetleri Allah CC.ın razı için yapmak menfaat olsa bile, bu menfaat toplumun yararına, toplumun huzuruna, çevrenin imarına, bulunduğu ortama hizmet sağlayan ve herkesi mutlu etmek için yapılmasından dolayı takdire şayandır. Sömürü ve etrafını rakip gören, nereden ne koparabilirim egoizmi ile asla kıyaslanamayacak kadar değerlidir. Bu nedenle batının medeni! Anlayışı aradaki farkı asla anlayamaz.

Baktığımızda Hz. Adem’den itibaren bütün insanlar, peygamberler, salih kullar vs. hepsi menfaatçidir. Ama bunların menfaatleri kendi çıkarlarından çok toplum ve insanlığa hizmet eden bir çıkar ve menfaattir. Bu denenle Osmanlı toplumu 600 yıldan uzun zaman ayakta kalmış bir medeniyettir. Bu medeniyeti bat asla anlayamaz, ama acı olan şu ki, bu gün biz de batının çizgisine geldik. Milli Eğitim Bakanımız Yusuf Tekin bey, belki de bu vahşetten ülkeyi kurtarıp insanlığa döndürme mücadelesi için her türlü riski göze alıp mücadele veriyor. Destek olmak bizim insani ve İslami görevimiz…