İnsan hayatında çalışmanın zaman içinde insanı yorduğu, farklı etkinliklerle bu yorgunluğu gidermeyi hepimiz tecrübe etmişizdir.
Ayrıca yorgunluk atmanın bir diğer metodu, çevremizdeki doğal güzelliklerle iç içe olmak, doğa yürüyüşleri, ailece değişik etkinlikler yapmak, gezi turları düzenleyerek de insan dinlenebilir ve huzurlu olabilir.
K. Kerim’de Allah Taala yer yüzünü dolaşmamızı ve ibret almamızı tavsiye ederken, Peygamberimiz ise, seyahatin insanın sıhhatli olmasına vesile olduğunu belirtir. Bu bağlamda geçen hafta 8 arkadaşımızla, hususi bir araçla Avrupa Turu düzenledik. 15 günlük gezimizde gezebileceğimiz yerleri dolaşıp gezdik. Tabii ki, gördüğümüz yerler bir yandan dinlenmemize vesile olurken, diğer yandan da ibret ve dersler çıkarmamıza vesile oldu.
Öncelikle şunu söyleyebilirim ki, Avrupa Hristiyan devletler topluluğudur. Bu nedenle genel yapıları ve felsefeleri aynı. Şehirlere girerken ilk önce gözünüz kilise ve kuleleriyle muhatap oluyor. Toplum her ne kadar Hristiyanlığı yaşamasa da kiliselerin fiziki yapısıyla bir üstünlük hakimiyeti kurmuşlar. Kiliseler genelde şehrin en görkemli, en manzaralı, geniş bahçeli, iş süslemeleri ve resimleri çok yoğun şekilde dizayn edilmiş.
Adeta kilise şehre tepeden bakıyor ve baba gibi bir duruşu var. Şehrin her yanından görünen kilisenin etrafında şehir konum almış. Bu aslında Avrupa’nın din eksenli devletler olduğunun ifadesidir. Yahudilikte de aynı yapı vardır. İslam ise Osmanlı döneminde bu şekilde yapılanmışken, şu anda durum tamamen değişmiştir. Şu anda camiler imar planlarına bir yerlere sıkıştırılan, sorunlu ve küçük arsalar şeklinde planlanmaktadır. İnşaat esnasında lüks hayranlığı bizde de mevcuttur.
Biz 15 günlük bir gezide 10 000 km yol kat ettik. Bu yolların çoğunu ecdat at sırtında, yanlarında savaş malzemeleriyle yürüdüklerini düşündüğümüzde bu işin ne kadar zor olduğunu anlıyorsunuz. Endülüs bölgesinde yaptıkları şaheserler tahrip edilse de pek azı hayatta kalabilmiş. Yaşadıkları çağa göre çok mükemmel eserler inşa etmişler.
Gittikleri yerleri sömürme yerine, hizmet ve ihya etmişler. Toplumu kılıçtan geçirmemiş, dininden çevirmek için zorlamamış, onlarla iç içe yaşamış, örnek olmuş, Müslüman olanlar da bu güzel ahlaka hayran olup Müslüman olmuşlar.
Ancak Avrupalı işgal ettiği yerlerde önce kütüphanelerde binlerce kitapları yakmış, eserleri tarumar etmiş, insanları Filistin örneğinde de gördüğümüz gibi kılıçtan geçirmişler. Endülüs bölgesinde inşaat temellerinden hala toplu mezar kemiklerinin çıktığına şahit olduk.
İlginç olan bir diğer konu İslami dönemlerden kalan tüm irili ufaklı eserler yok edilmiş, mezarlıklar öyle. Koca Avrupa gezisinde eski dönemden kalan cami bazı şehirlerde hiç yok. Yeni dönemde de caminin olmadığı bir çok şehre rastladık. Bu nedenle namazlarımızı bir kenara çekilip seccadelerimizde kıldık. Biz Müslüman toplumu fethettiğimiz yerlerde en büyük kilise yıkılmaz ama fetih nişanı olarak camiye çevrilir. Ama diğer ibadethanelere dokunulmaz. Bu nedenle Müslümanlık anlayışının ulviliğini bir kere daha hatırlamış olduk bu gezimizde.
Gelişmişlik açısından baktığımızda Avrupa devletleri sömürdükleri ülkelerin zenginlikleriyle ülkelerini inşa etmişler. İşçi olarak bile kendi insanından çok Müslüman ülkelerden gelen iş gücüyle işlerini yapmışlar. Kendi, ülkemize baktığımızda kendi ekonomik ve insan kaynaklarımızla, tüm engellemelere rağmen Avrupayı geçtiğimiz konularrın olduğunu da gördük. “Yol medeniyettir” sözünü ülkemiz daha iyi becermiş. Bu gezimizde otoyol denilince bizdeki bölünmüş çift şeritli yolları gördük. Üç ve dört şeritli yollara çok nadir rastladık. Yollardaki bozulmalar bile çoğu yerde tamir edilememiş. Şehirler sakin, yerleşimler bir araya toplanmamış, geniş tarım arazilerine sahip, özellikle İspanya ve Fransa da yoğun orman görmedik.
Ekonomik olarak da bizden çok farklı olduklarını söyleyemeyiz. Asgari ücrete göre alım güçleri bazen bizden iyi, bazen bizden kötü diyebilirim. Şu fark var ki, onlar bütçe yönetimini bizden çok iyi yapıyor. Moda, yeniye ve markaya hayranlıkları yok. Bütçesini acil ihtiyaçlarına göre kullanıyorlar. Dolayısıyla dar bütçe ile de geçimlerini sağlıyorlar. Bütçe yetmediğinde sosyal yardım veren ülkeler de var.
Bu gezimizin özetini bu şekilde yaparak bu yazımızın sonuna da gelmiş olduk. Benim acizane önerim, kazançlarımızı moda, marka, gereksiz harcamalara yapmadan tasarruf yapabiliyorsak, önce ülke içinde tarihi ve coğrafi mekanları dolaşmamız insana çok farklı bir ufuk ve rahatlama sunduğunu göreceksiniz, Bunu bir kere de olsa denemek lazım.
Selamlarımla.