Bütün sistemler oluşturulurken, kendilerini ayakta tutacak her türlü alt yapılarını da oluştururlar. Fikri olarak, yaşam tarzı olarak, iyi ve kötü tanımları gibi birçok konuyu sistem içine alıp kural haline getirir. Bu kuralların da uygulanması için emredici olurlar.

İslam dini Hz. Peygamberimiz aracılığıyla topluma taşınırken, Kuran-ı Kerim’in hayatın her alanını kapsayan buyrukları ve sistemi de bu gayeye matuf nizam koymuştur. Peygamberimiz ayrıca Kuran’ın anlaşılmasını kolaylaştırmak için kendi uygulamaları ile de İslam dinini daha net halde açıklamış ve yaşamıştır.

Hatta İslam öncesi gelenek, görenek ve yaşanılan hayatta İslam’la ters düşmeyen konuları da kaldırmamış, onların da toplum tarafından yaşanmasını, sistemin içinde kalmasını uygun görmüştür.

Daha sonraki dönemlerde İslam’ın geniş alanlara yayılmasıyla değişik geleneklerle de tanışılmış, bu gelenek ve görenekler de İslam’la zıt değilse kaldırılmamıştır. Bu bağlamda bazı önemli günleri daha etkin ve hareketli yaşamak için değişik uygulamalar da uygulanmıştır. Özellikle Osmanlı döneminde Kandil gecelerinde yapılan uygulamalar buna örnek verilebilir. 

Peygamber sav. Mevlit Kandili, Mirac Kandili gibi gecelerde bu gün camilerde yaptığımız tarzda programlar yapmamıştır. Belki bazı ibadet ve dualarda bulunarak bu gibi geceleri ihya etmiştir. Ama daha sonraki dönemlerde bu geceleri beklemek, kandil geceleri geldiğinde kutlamak, içerik üretmek, çocukların ve gençlerin hafızasında yer etmesi için değişik etkinlikler uygulanmıştır. Bu uygulamaların çoğu günümüze kadar gelmeyi başarmıştır.

Tabii ki fiziki ve fiili olarak yapılan bu uygulamalar heyecan oluşturma, unutmama, hatırlayıp kutlama anlamında yarar sağlarken, asıl bu kandil gecelerinde istenen veya bizim odaklanmamız gereken, bu kutsal günleri ihya edip, içini doldurmamız, manevi değerinden yararlanmamız, dualarımız, tövbelerimiz, kendimizi yeniden bir formatlayarak günahlardan arınmamız gibi maneviyatımıza değer katmasını sağlayabilmeliyiz.

Dolayısıyla bu hafta Mevlit Kandili Haftası olarak kutlanırken, peygamberimizin doğumu bizim için ne anlam ifade etmekte, onun çocukluğu, gençliği ve hayatı nasıl geçmiş, bu hayattan bizim alacağımız örneklerin ne kadarına sahip olduğumuza bakmamız gerekir.

Onun ahlakının ne kadarı bizim hayatımızda etkin olarak var. Peygamberi sadece bir din tebliğcisi görüp, onun hayat tarzı dışında kalıyorsak, bu bakışımıza bir düzen vermemiz gerekir. Onun doğuşu dünyada bir çok toplumu etkilemiz, insani, ahlaki ve hayati değerleri her dönemde takdir görmüş bir sistemi bize teslim etmiştir. Bu sistemi bizim koruyamamamız, bu sistemden uzaklaşmamız, ahlaki değerleri delmemiz, hayatımız onun hayatıyla bağdaşmıyorsa bu sorunların acil olarak düzeltilmesi için çaba sarf etmek  her Müslümanın görevi olmalıdır.

İşte bu ritüeller, ibadetler, İslam sistemini ayakta tutacak bu ve bu gibi özelliklerin yaşatılması için, içlerinin doldurulması için gerekli mücadeleleri vermek her Müslüman olarak bizlerin borcudur. Aksi halde kandil simidi dağıtmak, mevlitler okumak, hatim duaları yapmakla bu görevlerimizi ifa etmiş olamayız.