Toplumumuzun kodları, milli, manevi ve medeniyet değerleri her gün olumsuz olarak değişiyor. Sürekli bir kirlenme, egoistlik, haramlara yönelme, meşruluktan uzaklaşma, saygı ve sevgiden uzaklaşma, vefa, yardımlaşma, kollektif çalışma, aile bağlarını güçlendirme gibi bir çok değerimiz yozlaşıyor.

Elli yıl önceki nesille 50 yıl sonraki nesil birbirinden tamamen farklılaşmış durumda.

Burada belki bir çok sebep sayılabilir. Ama benim kanaatim odur ki, tüm sebeplerin başında haram ve helal duygu ve sınırlarımızı kaybetmemizi birinci sebep saymalıyız. Burada nerde okuduğumu hatırlamadığım bir hikaye geldi.

Şöyle ki, rivayete göre bir ülkede adamın biri çok acıkır ve başkasının armudundan bir tane çalıp yer. Ağacın sahibi adamı yakalar kralın karşısına çıkarırlar.

Hırsız kraldan çok korkar ve şöyle söyler; "Değerli efendim, çok açtım, dayanamadım evet çaldım ve yedim, beni affetmeniz için size yalvarıyorum. Eğer affedersiniz size paha biçilemez bir armağanım olacak.”

Kral dudak büküp; "Senin gibi birinde paha biçilemez ne olabilir ki?" der.

Hırsız, avucunun içindeki armut çekirdeğini uzatır ve; "Bu çekirdeği ekerseniz bir gün içinde altın meyveler veren bir ağacınız olacak.”

Kral kahkaha atıp, "Ek o zaman, altın meyveleri görünce belki affederim seni."

Yoksul adam; "Efendim bu tohumu ben ekemem çünkü ben bir hırsızım. Bu tohumu ancak, ömründe hiç çalmamış, başkalarına hiç haksızlık yapmamış, yalan söylememiş biri ekerse tohum o zaman işe yarar, aksi takdirde onu ekeni zehirler, tarif edilemez acılarla öldürür. Sultanım, bu tohumu ancak siz ekebilirsiniz."

Kral suratını asar, bir süre düşünür sonra da hırçın bir sesle; "Ben kralım bahçıvan değil, o tohumu başbakana ver eksin, eksin ve bekleyelim bakalım.” der.

Başbakan telaşla krala dönüp itiraz eder; "Ben ekim biçim işlerinde çok beceriksizim efendim, sihirli tohumu ziyan ederim. Bence bu tohumu hazinedar başı eksin."

Hazinedar başı da hemen bir bahane bulur ve bu görevi başkasına devreder. Kısaca orada bulunan herkes sudan sebeplerle tohum ekme görevinden kaçınırlar...

Kral, bu karmaşa durum karşısında şöyle bir çözüm bulur. Fakir hırsıza önce bir altın kendi cebinden, sonra da tüm itirazcılardan birer altın toplar ve verir. Bak biz tohumu daha dikmeden meyvelerimiz altın vermiş, o tohumu dikmeye ne gerek var. Sen git armudun parasını öde, geri kalanıyla da geçinirsin der.

Bu hikaye gerçekten olmuş mu bilmesek de, günümüzde bu tohumu ekebilecek bir adam bu ülkede çıkar mı acaba diye merak ediyorum. Eğer yoksa, bu kadar kokuşmuşluğumuzu nasıl izah edebiliriz. Herkes başkalarında kusur arıyor. Kimse kendi yaptıklarına, kendi kusurlarına, kendi takıntı ve hatalarına, kendi bağımlılık ve alışkanlıklarına göz atmıyor. Sürekli başkalarının kusurlarıyla uğraşırken, kendini düzeltmeye hiç sırayı getiremiyor.

Ama bu gidiş doğru bir gidiş değil. Bir duvara tosladığımızda geç kalmış olacağız. Hiç olmazsa kul hakkı, haram helal gibi hassasiyetlerimizi canlı tutarak, hem kendimize, hem neslimize yaşatmalıyız. Çözüm yine bizim elimizden geçiyor.