Canım ülkemde bir günden bir güne, hatta bir günün ilk yarısından ikinci yarısına gündemin sabit kalması mümkün olmuyor.

 

Bu konu hakkında yazmalıyım diye başladığım haftanın ikinci gününde bir başka olay, ikinci ünün öğleden sonrasında önceki iki büyük olayı unutturacak yepyeni bir olay yaşanabiliyor.

Vahşi cinayetlerle sarsılarak başladığımız önceki hafta, taciz yüzünden yaklaşık bir aydır yoğun bakımda yatan bebeğin ölüm haberi ile, bu haber ünlü köftecideki domuz eti skandalı ile, skandal yenidoğan bebeklerin bile çeteleşmeye kurban gittiği haberine, küçücük bebekler için ne yapılabileceğini dahi konuşamamışken, iktidar ortağı parti başkanının partinin ismine ve varoluş nedenine tamamen aykırı açıklamaları ile, bu açıklamalar henüz sindirilememişken TUSAŞ tesislerine yapılan bombalı saldırı haberi ile sarsıldık.

Gazetecilik okumaya başladığımızda temel gazetecilik dersine giren hocamızın anlattığı mübalağalı bir hikaye vardı. Gazetenin editörü çok iyi bir haber yakalayan genç muhabirine; ‘o dünün gazetesinin haberiydi, o gazeteyi şimdi kasaplar kıymaya sarıyor. Bugün yeni bir haber yapman lazım’ der.

 İşte bu hikayeyi yaşıyoruz.

Zaman geçip insan büyüdükçe, dünyada kapladığı yerin aslında o kadar büyük olmadığının farkına varıyor. Ömrümüzün ortalama ilk 9 ayında bize göre tüm dünya olan annemizin karnı, sonra oyun alanımız evimiz, dev ailemizi geçerek yeni bir dünyaya aralanan kapı; komşu evi derken okullar, başka insanlar, bizden farklı düşünenler, bizden farklı görünenler.

Önce yüzlerce, sonra binlerce ve milyonlarca insanın varlığına dair oluşan bilinç. Ve bizim yaşadığımız günlerden milyonlarca yıl önce de bizim gibi düşünen, hisseden insanların ve çocuklarının ve torunlarının yaşayıp öldüğü bilgisi. İnancımızın aksine varlığımızın o kadar da önemli olmadığı, yokluğumuzunsa telafisi mümkün olmayan hasarlar bırakmayacağı bilgisi. Biz var olsak da olmasak da dünya var olmaya devam edecek.

Aynı farkındalık içinde yaşadığımız, gerektiğinde yaşamımızdan vazgeçtiğimiz ülkemiz için de geçerli. Düşünüp araştırdıkça, okudukça, dünyanın sadece evimiz, mahallemiz, bizim gibi düşünen insanlar ve bizim ülkemizden ibaret olmadığının farkına varırız. Bir ülkede bu kadar kısa zamanda, böyle peş peşe acılar yaşanmasının doğru olmadığını fark ederiz. Bize fark eden insanlar lazım, bize bulunduğu kabın şeklini almayan, gerektiğinde kabı şekillendirebilecek insanlar lazım.

Şükretmek, benim de şahsen çok takdir ettiğim, bizim kültürümüzün çok önemli bir unsuru. Ancak sadece şükredip elimizdekine razı olsaydık bugün hala mağara duvarlarına resimler yapıyor olurduk. Gelişmek için öncelikle gelişmenin gerekliliğine inanmak gerekir. Daha iyisinin var olabileceğine ve daha da önemlisi daha iyisini hak ettiğimize inanmamız, daha iyisini elde etmek için çalışmamız gerekiyor.

15 gün içinde değişen gündem içindeki her madde kısa bir müddet konuşulup sonra sıradakine geçilecekse, her bir madde için, bir daha yaşanmaması için ne yapılmalı konusu tartışılmazsa, suçlular gerektiği şekilde cezalandırılmazsa, değişen gündemleri takip edebilmek için daha çok mesai harcarız.