Aşure yemeği, hicri yılbaşı olan Muharrem ayının 10. Günü yapılan bakliyat ağırlıklı bir tatlı çeşididir.
Tarihçesiyle ilgili, “Nuh peygamber ve inananlar gemideyken yiyecekleri biter, ellerinde kalan küçük bakliyat artıklarını birleştirip kaynatır ve herkese dağıtır.” Buradan bu gelenek günümüze kadar gelir, şeklinde bir rivayet vardır. Aşure Arapçadaki on rakamından geldiği ve Muharrem ayının 10. Gününü ifade ettiği söylenir.
Ben asıl bu yemeğin tarihçesi üzerinde değil, topluma etkisi üzerinde durmak istiyorum. Dini ve Milli geleneklerimizde çok önemli amaçlar ve yararlar vardır. Bu nedenle bunlar nesilden nesle devam ettirilir. Büyükler bu gelenek ve görenekleri mutlaka yetişen çocuklarına öğretir ve uygulatır.
Her Muharrem ayı geldiğinde neredeyse her evde aşure pişer ve komşu ve yakınlardaki insanlara dağıtılır. Bu sadece Muharremin onuncu günü değil, ay boyunca devam eder. Hatta son zamanlarda bu gelenek ailelerde zayıflayınca, bunu belediyeler, dernekler, camiler, iş yerleri yapıp gelen geçen herkese dağıtmaya başlamış ve bu geleneği ihya etmeye gayret etmektedir.
Öyleyse bu aşurenin hikmeti, etkisi, yararı nedir?
Benim kanım biz tarih boyunca komşu, akraba ve insan ilişkilerine çok dikkat eden bir toplumuz. Bu konuda çok ayet, hadis, vecize, ata sözü, menkıbeler anlatılır. Bu ilişkilerimizi canlı tutmak için birçok yöntem uygulanagelmiştir. İşte aşure de bunlardan biridir.
Aşureyi yapan önce ailesinde yemeği tadar ve bu geleneği aileye hatırlatır ve canlı tutar. Sonra apartman ve ev komşularına birer kase takdim eder. Mümkünse akrabalarına ulaştırır. Kimileri kalabalık yerlere masa kurup gelene geçene ikram eder. İnsanların duasını alır.
Aslında günümüzde iyice zayıflayan sosyal ilişkiler, komşu ve akrabaları da yalnızlaştırmış, geniş çevreden kopup bireye kadar küçülmüşüz. Hatta ki, düğün derneklerimizde çağıracağımız dostlarımızın sayısı bile iyice azalmıştır. Aslında bu bir tas çorba, tatlı veya yemek yeniden bağ kurmamızı, komşunuzun kapısını çalmamızı, hal ve hatırını sormamızı sağlıyor.
Elbette kimsenin bir kase tatlıya ihtiyacı yoktur. Ama belki aylarca selamlaşmayan komşu ve akrabalarla selamlaşmış oluyoruz, ayak üstü de olsa hal ve hatır soruyoruz. Belki kısa bir ev ziyaretine sebep oluyor. Aşure bize yeniden komşuluğu, akrabalığı, dostluğu hatırlatıyor. Bizi sosyalleştiriyor, ikram kültürümüzü unutturmuyor. Çocuklarımızı da işin içine sokmamıza neden oluyor. Bu sadece bir kültür değil, Allah rızası için yapılan bu iş bir ibadet olarak da karşımıza çıkıyor. Sevabını geçmişlerimizin ruhuna da ithaf ediyoruz.
Dolayısıyla günden güne azalan bu ve bunun gibi geleneklerimizi devam ettirmek zorundayız. Küçük yerleşim yerlerinde birbirini tanıyan Müslümanlar arasında bu tür etkinlikler devam ederken, kalabalık ve yozlaşmış, yalnızlaşmış, monotonlaşmış ve geçim dışında hiçbir şeyi dert edinmeyen şehirlerde bu gibi gelenekleri canlı tutma gayreti çok anlamlıdır. Hiç selamlaşmadığımız, kapısını çalmadığımız apartman komşumuzla bile belki tanışmamıza vesiledir.
Olaya bu vecihlerden baktığımızda aşure ve benzeri etkinlikler toplumda çok önemli bir yer tutarlar. Bu gelenekleri ve dini uygulamaları asla terk etmemeliyiz.
Kalın sağlıcakla.