Seccade kelime anlamı olarak, ‘üzerinde sürekli namaz kılınan yer’ anlamına gelen, günlük hayatta da ‘sırf namaz kılmak için kullanılan yaygı’ demektir. Seccade tarihsel süreçte, ümmetin hayatında Hz. Peygambere kadar dayanmaktadır. Zaman içerisinde seccadeye ayrı bir önem verilmiş, Allah’a kulun en yakın olduğu an olan namazın kılındığı yaygının, bez veya halının temiz, güzel ve değişik süslemelerle kıymetlendirildiğini görmekteyiz.
Türk Milletinde seccadenin olmadığı ev olmaz. Türkler hediye verilecek kişiler için kızlarının çeyizlerinde mutlaka özenerek süslenmiş seccadeler koyarlar. Bunun için özel tasarımlar yaparlar, çok değişik kumaşlar kullanırlar. Türki Cumhuriyetlerde, Balkanlarda da seccadeler aynı öneme sahiptir, oradaki süslemeler daha çok geometriktir.
Seccade, Kuran-i Kerim kılıfı gibi özenle hazırlanan ve korunan bir namaz aksesuarıdır diyebiliriz. En önemli anımızı, Rabbimize en yakın olduğumuzu hissettiğimiz zamanı onun üzerinde geçirmekteyiz. Bunun için seccade temiz tutulur, namazdan sonra toplanıp korunur. Bizden sonra namaz kılacak varsa, secde ettiğimiz kısmına basılmasın diye üzerine kıvrılır. Çünkü secde anı namazın içinde Allah’a cc. En yakın olduğumuz kısımdır. Bu nedenle seccade bu anımızın mekanıdır. Evlerde seccadelerin yerleri özeldir, arayan orada arar onu. Evde halılarımız temiz olsa da seccademizi sererek namaz kılmamız da seccadeye verilen önemi beyan eder. Bu nedenledir ki, Türklerde namazla ilgisi olsun- olmasın, seccadeyi tanımayan, nerede kullanıldığını bilmeyen yoktur.
Seccadeyle ilgili birçok şiir ve makaleler, hatta kitaplar yazılmıştır. Merhum Necip Fazılın Malta’daki hapishaneyi anlatan “Zindandan Mehmed’e Mektup” Şiirinden bazı mısraları zikretmeden geçmek istemem.
Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat,
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccademin yününde şefkat,
Beni kimsecikler okşamaz madem,
Öp beni alnımdan, sen öp seccadem!
Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebet bizimdir!
Bu konuda yazılmış ilahilerde ise;
Alnımı secdeye koydum ağladım.
Bu aciz canımı hakka adadım.
Dünya yalan imiş er geç anladım.
Islandı seccadem gözyaşlarımla…
Dünya yalan imiş er geç anladım.
Islandı seccadem gözyaşlarımla…
Rükûum Mevla’yadır secdem Mevla’ya…
Artık hevesim yok fani dünyaya…
Secdede ağladım ben doya, doya…
Islandı seccadem gözyaşlarımla…
Arif Nihat Asya ise Na’tında Seccadeye şöyle vurgu yapar:
Seccaden kumlardı...
Devirlerden, diyarlardan
Gelip göklerde buluşan Ezanların vardı.
Mescit mümin, minber mümin.
Taşardı kubbelerden Tekbir,
Dolardı kubbelere ‘Amin…’
Ve mübarek geceler, dualarımız,
Geri gelmeyen dualardı.
Geceler ki pırıl pırıl,
Kandillerin yanardı!
Besmele, ekmeğimizin bereketiydi;
İki dünyada aziz ümmet,
MUHAMMED ümmetiydi…
Seccade hayatımızın her anına girmiş, özdeşleşmiş olduğunu, özellikle Ramazan ayında olmamız nedeniyle, diğer zamanlarda namaz kılmayanlar için bile bu günlerde seccade herkesin gündeminde, gönlünde iken; bir tartışmaya konu olması ve bunca birikime sahip olan seccadenin birden yer ile yeksan edilmesi çok manidardır.
Seccade ayakkabıyla çiğnenir mi, çiğnenemez mi tartışmasını başlatanlar, seccadeyi görmeyip! Üzerinde ayakkabıyla poz verenler, asla rastlantı bir olay olarak düşünülemez. Bir kişi görmezse, diğeri görür. Bu pozdaki 4 kişi dışında o ortamda kimsenin olmaması düşünülebilir mi?
Neden önlem alınmadı?
Aslında hepsi bilinçli ve subliminal mesajlar içeren bir konu bu. Bundan daha acı olanı da o seccadede namaz kılanların bazıları da seccadeyi başörtüsü gibi bir bez parçasına indirgeyip, seccadenin şanını ayaklar altına almalarıdır.
O seccadeler her cisim gibi kıyamet gününde şahitlik ederken, bu konuşanlar için de şahit olacağına göre bu işin en net hali ilahi adalette ortaya çıkacaktır.
Siyaset uğruna, dini istismarcıların da kimler olduğu o gün görülecektir.
Nokta…