''Eti senin, kemiği benim''

Böyle denirdi eskiden çocuklar öğretmene teslim edilirken. Artık o eski çocukların etini kemiğinden ayıracak kadar değersizleştirilmesinden mi, yoksa öğretmenlerin aynı zamanda kasap olacak değer sahibi olmasından mı bilinmez.

Şimdi veliler okulları ve ööğretmenleri seçebilmek için geçmiş araştırması yapıyor, fikir alışverişinde bulunuyor, yarışıyor.

Eskiler okula girmeye korkan 1. sınıf çocuğunu ibreti alem olsun diye meydan dayağıyla döve döve sınıfa sokacak hakkı kendinde bulurken, şimdilerde ''bu çocuk neden okula girmek istemiyor, psikolojisini bozacak bir şey mi yaptınız?'' sorularıyla muhatap oluyor.

Eskiden çocuklar 1. sınıfa başlayacağı zaman okula götürülür, 5. sınıf sonunda kendileri çıkıp gelirdi. Veliler veli toplantılarında veya öğretmenin gerekli gördüğü özel durumlarda okula gelir çocuğu hakında bilgi alırdı.

Şimdi veli, teknolojinin gelişmesiyle birlikte hem kendi çocuğunun hem tüm sınıfın bilgilerine hâkim yorum yapacak haklara sahip.

Eskiden ne kadar örnek öğrenci olsanız da kaçamayacağınız bir şey vardı; sıra dayağı!

Şimdi çok şükür ki çocuğa vurmak yasak.

Hangisi doğru? Hangisi yanlış?

Küçücük çocukların dövülmesi ne kadar yanlışsa öğretmenlerin itibarsızlaştırılması da o kadar yanlış. Eti senin kemiği benim demek ne kadar yanlışsa, eğitim öğretimin her aşamasında eğitimciye hesap sormak, yarıştırmak o kadar yanlış.

Tüm yanlışların içinde doğruları ayıklayıp o yolda devam etmeliyiz. Eğitim bir ülkenin en büyük yatırımıdır. Bu alana harcanan her kuruş, ülkemizi güçlendirecek olan bir tuğladır. Çocuklar ise bu tuğlara şekil verecek olan mimarlar. 

Geleceğin öğretmenleri, doktorları, savcıları, mühendisleri, politikacıları!

Özeni ve saygıyı fazlasıyla hak ediyorlar. Unutmayalım ki bugünün öğrencileri, yarın bu ülkenin şimdikinden daha iyi ya da daha kötü olmasını sağlayacak.