Birkaç hafta önce Cumhuriyet Bayramı töreninde DEHB’li olduğu ve hareketlere uyum sağlayamadığı gerekçesiyle bir ilkokul öğrencisi tören boyunca gösteri yapan arkadaşlarının yanında bekletildi. O okulun müdürü, diğer sınıf öğretmenleri, veliler, çocuğun yararını gözetmek asli görevi olan rehberlik servisi bunu sadece izledi.
Çünkü o, sınıftaki garip çocuk, öğretmeni tarafından sürekli uyarılan, azarlanan, arkadaşları tarafından şikâyet edilen, veliler tarafından sınıfta istenmeyen farklı çocuk.
Çoğunlukla davranışsal, sosyal, ya da akademik bozukluklar olarak tanımlanan çocukluk çağı bozuklukları son dönemlerde inanılmaz hızlı bir artışla hayatımızda yerini aldı. 50 yıl önce DEHB’li bir çocuk kesinlikle ailesinden iyi terbiye almamış ve şımarık olarak nitelenirdi. 50 yıl önce otizm hakkında bir şeyler bilen insanlar sadece uzman kişilerdi. 50 yıl öce disleksik çocuklar çok büyük olasılıkla aptal olarak kabul ediliyordu.
Otizm Amerika’da 88 çocuktan birini etkilerken iki yıl içinde bu rakam 68 çocukta bire yükselmiştir. Şu anda Amerika’da doğan 42 erkek çocuktan biri 3 yaş öncesinde otizm teşhisi almaktadır. DEHB bir önceki jenerasyona göre günümüzde 10 kat daha yaygın. Amerikan Hastalık Kontrol ve Önleme merkezi (CDC) rakamlarına göre 2012 yılında sona eren 8 yıllık dönemde her 9 çocuktan birine DEHB teşhisi ve bu teşhisi alanların yüzde 60’ına beraberinde ek bir tanı daha kondu.
Günümüzde ise, CDC verilerine göre, bugün doğan her dört ya da beş çocuktan birine 8 yaşına gelmeden önce davranışsal ya da öğrenme bozukluklarından biriyle teşhis koyulacak. Bu sizin, kardeşinizin, yakın arkadaşınızın, komşunuzun başına gelecek. Üstelik bunlar bugünün rakamları. Bu ilerleyiş için bir çözüm bulunamadığı göz önüne alındığında yarın bu rakamlar her iki çocuktan birinde de olabilir.
Orası Amerika diyenleri cevaplamak adına, bu rakamlara düzenli araştırmalar yaparak verileri halka açık olarak paylaşan veri tabanlarından ulaştığımızı, Türkiye’deki durumun da Amerika’dan Farklı olmadığını belirtelim.
Peki nasıl başa çıkılıyor okullarda bu çocuklarla. Öncelikle belirtelim ortak bir isimleri var, ‘’özel gereksinimli çocuklar’’. Davranışsal, sosyal, akademik bozukluklar bir yelpaze gibi düşünülürse, bu yelpazenin farklı katmanlarında yer alan çocuklar okullarda kendileri hakkında pek bir şey bilmeyen, 30 yıl önce eğitim fakültesinden mezun olduklarında sahip oldukları bilgilerin üstüne bir şey eklememiş, yapılan araştırmaları takip etmemiş, sonuçları yorumlayamayan, hala bu davranışları aile terbiyesine bağlayan öğretmenlerin elinde heba olup gider güzelim çocuklar. Azarlanır, farklı hareketlerinin videoları çekilir, sıralarında yalnız oturtulur hatta bazen sıraları sınıf dışına taşınır, ceza olarak müdürün odasına gönderilir, sınıf arkadaşlarına ‘’siz de ailesine şikâyet edin’’ denilir, gösterilere alınmaz, bazı durumlarda aileler toplanıp ‘’bu çocukları sınıfımızda istemiyoruz’’ diye imza da toplayabilir.
Okul rehberlik servislerinin birçoğu, öğretmenin talebiyle karşısına getirilen bu değişik çocuğa sorular sorar, ailelerini çağırarak onlara sorular sorar, daha fazla soru sorulabilmesi için aile ve çocukları rehberlik araştırma merkezlerine yönlendirir, yeterli gelmeyen sorular ve yanıtlar sonrasında çocuk psikiyatri servisine yönlendirilerek devlet hastanesinde bir uzmanın süresi yettiğince sorular sorulmaya devam eder. Bütün bu süreçte evraklar öğretmenden rehberlik servisine, rehberlik servisinden RAM’a, RAM’dan çocuk psikiyatrisine oradan tekrar RAM’a ve tekrar okula. Çocuk psikiyatrisi servisinden dönemin modasına uygun bir kutu ilaçla çıkan çocuktan artık tamamen ‘’normal’’ olması beklenirken yukarıda saydığımız kurumlar arası yazışmalar devam eder ve çocuk için yine kâğıt üzerinde kalacak destekleyici ‘’bireysel eğitim planı’’ yapılır.
Sınıf öğretmenine yerine getiremeyeceği ve kimsenin takip etmeye gerek görmediği çeşitli tavsiyelerde bulunulur. Öğretmen gerek böyle çocuklarla ilgili tecrübesi olmadığından yakınır, gerek fiziki şartların yetersizliğinden, gerek 30 ve daha üstü sayılardaki sınıf içinde böyle bir çocuğa özel davranmanın zorluklarından. Bu durumda küçücük çocuğa kalp sağlığı için uygun olup olmadığı bile test edilmeden verilen bir ilaçtan mucize beklemekten başka çare kalmaz.
O zaman gönül rahatlığıyla şunu söyleyelim, önümüzdeki beş on yıl içinde rakamlar bu hızla artmaya devam ettikçe sınıf içinde sizin normal çocuklarınızla bizim farklı çocuklarımız yarı yarıya olacak. Özel gereksinimli çocukların özel gereksinimlerini gerçekten karşılayabilecek yetkinlikte öğretmenler, uygulamaları kâğıt üzerinden gerçeğe dönüştürebilecek rehberlik servisleri, gerçek çözümler üreten yeni bir sisteme ihtiyaç var. Bugün parmakla gösterdiğiniz o farklı çocuklardan biri, yarın sizin çocuğunuz, yeğeniniz, torununuz olacak.
Unutmayın!