Öngörü’ bir olay henüz vuku bulmadan, olayın sonucunu önceden görmek, doğru tahmin etmek anlamına gelir. Eskiden buna ‘feraset’ denirdi. Bu gün doğru ile yanlış, iyi ile kötü o kadar birbirine karışmış, neyin gerçek, neyin yanlış olduğunu görmek iyice zorlaşmış.
‘Artık dijital ortamlarda sesler, dudak hareketleri de oluşturularak, kişiyle alakası olmayan videolar bile oluşturulabiliyor. Böyle bir zamanda doğru ile yanlışı ayırt etmek; tecrübe, olayların önü arkasını bilme, haber kaynağının istidadını bilme, güvenilirliği hakkında bilgi sahibi olma gibi birikimlere de ihtiyaç var.
Hakkı görmek isteyen için böyle bir gayret gerekse de, sabit fikirli, art niyetli, inatçı ve dayatmacı tipler için aynı kriterleri söyleyemeyiz. Onlar hakikati görme yerine insanları yanıltmayı hedeflediği için, bu tipleri deşifre edebilecek feraset şart oluyor. K. Kerimde Allah cc. “(Doğrusu) size Rabbiniz tarafından basiretler (idrak kabiliyeti) verilmiştir. Artık kim hakkı görürse faydası kendisine, kim de kör olursa zararı kendinedir. Ben üzerinize bekçi değilim. (06 / 104) buyurulurken, insanın isterse hakikati görme, öngörüde isabet edebilme yeteneğinin olduğunu, ancak niyeti halis değilse, o insan için uğraş vermeye değmez. Bu tiplerin tercihlerinin sonucuna da katlanacaklarını ifade etmektedir.
Konuyla ilgili hikaye şöyledir; Adamın birisi tuzağına bir kuşu düşürdü ve onu yakaladı. Kuş adama dedi ki:
‘’Ey ulu kişi! Sen şimdiye kadar bir çok deve kurban ettin, bir çok öküz, koyun, keçi yedin! Dünyada onlarla doymadın da, benimle mi doyacaksın? Eğer bırakırsan beni, sana öyle üç öğüt veririm ki, bunlar altından kıymetlidir.’’
Adam heyecanlanır ve kuşun altın öğütlerine ikna olur. Tamam kabul eder. Kuş, ‘’Birincisini elinde iken, ikincisini şu duvarın üzerinde, üçüncüsünü de ağacın dalına konduğumda söylerim’’ der. Bu üç öğütle bahtın iyileşir, rahat edersin. Adam kabul eder.
Kuş, “Bak ilkini söylüyorum: Olmayacak söze; kim söylerse söylesin, inanma!..." Tamam mı?’’
Adamın aklına yattı kuşun bilgeliği, gevşetiverdi parmaklarını, pır diye uçtu, azat oldu, balçık duvarın üzerine konup der ki: ‘’Geçmiş, gitmiş şeye gam yeme, fırsatı kaçırdın diye dövünme. Bak beni bıraktın ama, şu küçücük bedenimde on dirhem ağırlığında, değerine paha biçilemeyecek bir inci var idi. Sana da, oğullarına da yeterdi de artardı bile. O inci senin avucuna kadar geldi, ama bu fırsatı kaçırdın.’’
Adam, doğum yapan kadın gibi feryat edip, dövünmeye başlar.
Kuş der ki: ‘’Sana geçmiş, gitmiş şeye üzülme, gam yeme diye nasihat etmedim mi?
Madem ki, geçip gitti, neden üzülürsün? Sen; ya benim öğüdümü anlamadın, yahut da sağırsın!.. Aslanım, ben kendim üç dirhem gelmem zaten, içimde on dirhemlik inci nasıl bulunabilir?’’
Adam bu söz üzerine kendine gelir. Haydi, o üçüncü güzel öğüdü de ver bakalım! Der.
Kuş der ki: ‚‘Allah için, o ikisini iyi tuttun da üçüncüsünü sana bedava söyleyeceğim ha!‘‘
Uykuya dalmış, bilgisiz, ferasetsiz, ahmak tiplere öğüt vermek, çorak yere tohum saçmaktır. Mesnevi:4.Cilt - Sayfa:181 (Mevlana)
Bu hikaye her şeyin özeti, fazla söze ne hacet?