Öncelikle Ramazan geldi hoş geldi.
Bu yıl buruk ve sancılı çünkü yaşanan deprem felaketinden dolayı binlerce kayıp yüzbinlerce de kötü şartlarda yaşayan vatandaşımız var. Böyle bir süreçte Ramazan’da bile siyaseti hırsla, fütursuz ve sınır tanımadan yapmak hiç de ahlaki değildir. Hatta bana sorsanız bu çok kaba ve seviyesiz bir durumdur. Fakat artık her seviyesizlik kanıksanmış, kabul edilmiş durumda. Bizi şaşırtacak ya da dehşete düşürüp ‘bu kadar da olmaz’ diyebilecek hiçbir siyasi davranış şekli kalmadı diye düşünüyorum.
Bin yıllardır siyasetin en çok kullanılan malzemesi din ve dindarlık olmuştur ve kıyamete kadar da devam edecektir herhalde. Sadece siyasetin değil, alım satımın, güven sağlamanın, dolandırmanın, ticaretin ve insanlara hükmetmek için en çok kullanılan şey şüphesiz dindir. Ya da dini temsil eden kutsallardır. Putlar, totemler, rahipler, kutsal din adamları binyıllardır kendi kişisel çıkarlarını arttırmak isteyen kişiler tarafından çokça kullanılırlar ya da bu kişiler zaten bu din istismarının bizzat kendisidirler. İlginç ironi şudur ki dünyanın en zengin kurumları din temsilcisi ya da onun yan kurumlarıdır bile denebilir. En çok satılan -alınan ürünler sıralamasında dini ürünler ya da objeler muhakkak vardır.
Ramazan gibi Müslümanlar için kutsal ve daha çok ibadetler ile geçirilen bir ayda siyasetin daha seviyeli ya da daha üst düzey yapılmasını beklerim. Ya da biraz daha politika bazlı siyaset yapılmasını isterdim. Şimdi siz siyaset ile politika aynı şey diyebilirsiniz. Sözlük olarak her ikisi de aynı anlama gelebilir. Siyaset veya politika, devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayışı ifade eder. Ama işleyişi ve terimselliği açısında politika temelde ikna etmeye dayanan ve ikna için her türlü yöntemi kullanan ve her türlü eylemi içeren idare/hareket planıdır. Örneğin bir tehlike anında, bir binanın nasıl boşaltılacağı, tahliye sırasında kullanılacak yolların belirlenmesi ve bina terk edildikten sonra nerede toplanılacağının bir plan haline getirilmesi bir politikadır. Buna kendi özelinde ‘acil durum eylem planı’ denir. Yani bir tür ‘acil durum politikası’ denebilir. Bu durumda politika şirketlerin, hatta kişilerinde kullandığı ya da dayandığı bir sistematik görüşü temsil edebilir. Şirketlerin politikaları olur, kişilerin de politikaları olur. Çünkü politika bir düzen ve sistemi ifade eder. Ama siyaset denilince genelde sadece devlet -kamu yönetimi ile ilgili bir anlam ortaya çıkmaktadır. Bilinen yaklaşımı ile siyaset denilince genel olarak ülke yönetiminde halkı yönlendirmek-yönetmek için yapılan her türlü sistematik yaklaşımın adıdır. Ama bunun daha amiyane yaklaşımı ise siyaset karşılıklı kavgalar, çamur atmalar, salvolar, basın açıklamaları, meclis konuşmaları gibi sahne şovlarına dayanan hitabet ve belagat yetenekleri sergilenmesidir de diyebiliriz. Bu şov o kadar ilerlemiş o kadar bozulmuştur ki, artık konu gerçekler ya da doğru eylem planları olmaktan çıkmıştır.
Siyaset artık insanları manipüle ederek istenileni almak için yapılan eylemler bütünü olmuştur. Tüm kutsallıklar sırf siyasi çıkarlar için kullanılabilir. Hatta tüm kutsal şeyler, siyasetin devam etmesi için her türlü feda edilebilir. Zaten değerli ne varsa hepsi siyasetin ve siyasetçinin hizmetindedir ve her kazanmak için her yol mubah tır. Büyük çoğunluk yanlış bir anlama ile makyavelizmi iki yüzlülük döneklik ve her yol mubah tarzı siyaset yapmak olarak biliyoruz oy sa ki prens kitabında dalkavuklardan nasıl uzak durulacağı üzerine bahsinde; Önemli bir konuya ve bir hataya –prensler çok temkinli değillerse ya da iyi seçim yapamıyorlarsa, bu hatadan kendilerini korumakta güçlük çekerler– değinmeden geçmek istemiyorum.
Dalkavuklardan söz ediyorum. Saraylar onlarla doludur. İnsanlar kendi işlerinden o kadar hoşlanır ve bu yolla o kadar yanılırlar ki, bu vebadan zor sakınırlar kendilerini. Ve sakınmak istemeleri, küçümsenme tehlikesini beraberinde getirir; çünkü dalkavukluklardan kendini sakınmanın tek yolu, sana gerçeği söylemenin seni incitmeyeceğini insanların anlamasıdır; ne var ki, herkes sana gerçeği söyleyebildiğinde, saygınlığını yitirirsin demektedir. Yani makyavelin bir felsefesi vardır. O da birçok etik değere dayanmaktadır.
Benim sevmediğim ama çok meşhur bir kavram var Ehven-i Şer. Ehven-i Şer anlamı TDK tarafından kötünün iyisi, kötü olanların içinde iyisi anlamlarına gelmektedir. Ehven-i Şer Arapça kökenlidir. Halide Edip, 1918 yılında, Minber Gazetesinde ki makalesinde ‘Bütün eski ve yeni Türkiye hudutlarına şamil olmak üzere, muvakkat (geçici) bir Amerikan mandasını ehven-i şer olarak görüyoruz’ diye yazdığında ilk kez ehven-i şer kavramı gündeme gelmişti. Ancak Mustafa Kemal Sivas Kongresi'nde 'Amerikan Mandası' ve 'İngiliz Himayesi' arasında 'Hangisi ehven-i şerdir?' diyerek tercih yapmaya çalışanlara cevabı şöyle olmuştu: 'Ehven-i şer, şerlerin en kötüsüdür!'
“Başkalarının hayatından ders alın. İnsan bütün hataları kendi yapacak kadar uzun yaşamıyor.” demiş E. Roosevelt bence geçmiş tecrübelerden alınacak büyük dersler var.
“Asla aptallarla tartışmayın. Sizi önce kendi düzeylerine çeker, sonra da tecrübeleriyle yenerler.”
Filozof Dilbert