Her geçen gün terimler, komşuluklar, algılar, bakış açıları, fikirler vs. değişip gitmektedir.

 

Değişmeyen kurallarımız, kültürel değerlerimiz kalmadı. Her şey global dünyanın istekleri doğrultusunda değişmekte ve mücadele edilmeyen, karşısında bir düşman olmayan gönüllü teslim olan bireylere dönüştü insanlık.

Halbuki iyi ve kötü her zaman vardır. İyi ve kötü var oldukça da dost ve düşmanlık terimleri de aktif olarak yaşamalıdır. Dost ve düşman aynı zamanda insanların örgütlenmesini, iyiler bir araya gelip kötülerle mücadele etmeleri gerektiğini, var olabilmeleri, inanç ve değerlerini koruyabilmek için bizatihi bu mücadelenin içinde olmak gerektiğini unutmamak lazımdır.

K. Kerimde Allah Taala;  “Ey iman edenler! Sizden olmayanları dost/sırdaş edinmeyin, onlar size kötülük yapmaktan asla geri durmazlar, sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların ağızlarından öfke/nefret taşmaktadır; kalplerinin gizlediği ise daha büyüktür. Gerçekten size delilleri açıklamışızdır, eğer düşünüyorsanız!” Bu ayette “sizden olmayanlar” ifadesi Müslüman olmayan, Kuran ve peygamberi kabul etmeyen kafirler kast edilir. Bunların Müslümanların dostu olamayacağını ve nasıl bir kişilikleri olduğunu, dost görünseler de aslında birer düşman olduklarını açıklıyor bu ayet.

Devamında; “Siz onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler. Siz kitabın tamamına inanıyorsunuz; onlar sizinle karşılaştıkları zaman ‘inandık’ diyorlar; yalnız kaldıklarında ise size karşı öfkelerinden parmaklarını ısırıyorlar.” “Size bir iyilik gelirse bu onları üzer ama başınıza bir kötülük gelse buna sevinirler. Eğer sabreder ve sakınırsanız, onların tuzağı size hiçbir zarar vermez. Allah onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.

Bu ayetlerde ise, İslam düşmanlarının tipik özellikleri anlatılıyor. Bu özellikleri bilmeyen, kavramayan ahmak bir Müslüman tipi olmamak adına Mevla ayrıntılı izahlar yapıyor. Bu gün gelinen noktada artık, başımıza gelen musibetlerde düşmanların bir etkisi olmadığını savunan ahmaklarla iç içe yaşıyoruz. Bunlardan biz de etkilenip, onlar gibi düşünüyoruz.

20 -30 yıl önce Komünizm, Kapitalizm, Siyonizm gibi global düşmanlarımız vardı. Bunların sinsi planları olduğunu bilirdik ve bu düşmanlara karşı savunma ve saldırı planlarımız vardı. Yeni nesli bilinçlendirirdik. “Su uyur, düşman uyumaz” derdik. Düşmanlarla ticari hayatımız olsa da inanç ve değerler konusunda asla bir temasımız olmaz ve onların etki alanından kaçardık, hatta biz etkilemeye çalışırdık. Yokluk ve imkansızlıklara rağmen tüm gücümüzü toplar ve onların tuzaklarıyla mücadele ederdik. Bu gün teslim olunmuş, havlu atmış bir konuma geldik. Artık sokaklarda annesi tesettürlü, yanındaki kızı veya gelini yatak kıyafetli. Anne babası ezan okunduğunda camiye giderken, yanındaki neslinin kafeye yöneldiğini, anne baba oruç tutarken çocukların evine Ramazan ayında uğramadığını görmek normale döndü.

Özgürlük ve fikirlere saygı adına, kendi özgürlüklerimizi feda ettik düşmanın özgürlüğüne. Fikirlere saygı dedik, ama bizim fikirlerimiz yok sayıldı, hakaret gördü, yerleşkemizden kovalandı.

Yüce Allah, K. Kerim’de; “Müminler, sakın müminleri bırakıp da kâfirleri dost/veli edinmesinler. Kim böyle yaparsa, artık onun Allah ile irtibatı tamamen kopmuş olur. Ancak kâfirlerden (gelebilecek tehlikelerden) korunmak için ölçülü bir dostluk kurabilirsiniz. Yine de Allah sizi azabından sakındırıyor…” (Âl-i İmran 3/28; Nisa 4/144)

Bu ayette yürüyeceğimiz yol net bir şekilde açıklansa da, biz anlamazlıktan geliyoruz. Bizim yaşantımızla düşmanın yaşantısı, bizim fikrimizle düşmanın fikri ve inancı aynı oldu. Şu kadar var ki, ‘Biz kendimize Müslüman, düşman da gayrimüslim’ diyor. İsmimiz veya sıfatımız farklı, ama yaşam tarzımızda bir farklılık yok. Yılbaşını, yaş günlerini, derneklerimizi, etkinliklerimizi, modayı takibimiz, müzik, sanat, estetik vs. ne varsa her şeyimiz aynılaştı. Özetle biz onlar olduk, fark etmeden.

Dönmek gerek, aslına, gerçek formatına, İslam kimliğine dönmek ve bürünmek gerek. Bunu yapamazsak, dost- düşman ayırımını koymazsak, yok oluş bizler için kaçınılmaz olacaktır. Hala elimizde çok fırsatlar var. Yeter ki, ‘Bismillah’ deyip yola çıkalım…