İnsanoğlu her zaman değişime, yeniliğe, daha iyiye açık ve yönelen bir varlıktır. Bu da doğal bir durumdur. Çünkü yeniliğe açık olmamak geriye gitmeye neden olur. Ancak bu değişimde değişmeyecek gerçekler de vardır elbette. İnsanların değerleri, ahlak yapısı, toplumsal kurallar gibi bazı daimi, değişime çok meyilli olmayan gerçekler de toplumun mayası mesabesindedir.

Toplumun milli ve manevi değerlerinin değişmediği, güçlü olduğu zamanlarda o toplumların daha güçlü ve başarılı olduklarını görürüz. Biz Türk milleti olarak da bunu tarihimizde hep gördük ve yaşadık. Son dönemlerdeki baş döndürücü değişim maalesef örf, adet ve geleneklerimizi de yerle bir etmiştir.

Bu değişimler yavaşça olduğu için insan farkında olmadan bir süre sonra kendini tanıyamayacak kadar değişen, dün hatalı gördüğü birçok konuyu savunur hale geldiğini görebiliyoruz.

Toplumumuzda o kadar hızlı gelişmeler ve değişimler oluyor ki, ayak uyduramıyoruz. Ahlaki değerler o kadar hızlı eridiği halde fark edemiyoruz. Sırf para kazanmak isteyen genel çoğunluk, kazancın geliş şeklini hiç önemsemeden haram helalliğine bakılmaz oldu. Günlük hayatımızda aile ortamında, arkadaş muhabbetlerinde, meslektaşlar arasındaki her sohbetin ana konusu dünyalık nimetler, para kazanma hırsı, harcamaların yetersizliği  gibi konulardır.

Yapılan kıyaslamalarda işçi kendini patronuyla, fakir kendini zenginle, alt tabakadaki kendini en üst tabakayla kıyasladığı için hiçbir kazanç kişiler için yeterli görünmemektedir. İhtiyaçların sonu gelmeyecek kadar çoktur. Kazançta ve alınan maaşlardaki kıyaslama emeğe, kabiliyete, başarıya, üretime göre değil, alınan ücretin rakamsal eşitliğine kıyaslama yapılmaktadır.

Bu kadar dünyevileşmiş ve sınırsız ihtiyaçların üretildiği toplumumuzda inancın, dini değerlerin, ahlaki kuralların bazen günlerce gündeme gelmediği, geldiğinde bile geçiştirildiğine hepimiz şahit olmaktayız. Bu durum peygamber sav. Efendimizin şu hadisini aklımıza getiriyor. “Dinuhüm dinarum, kıbletühüm nisauhum” Öyle bir denem gelecek ki, insanların dinleri para, kıbleleri kadın olacak.

Acaba bu para hırsı bizim dinimizin yerini alıp dinleştirilmiş bir durum mudur? Paraya olan zafımız bizi dinimizden ve manevi değerlerimizden koparmış olabilir mi? Kadınları kıble edinmek ne anlamda kullanılmış olabilir. Kadınların bitmeyen taleplerini yerine getirme gayreti mi, yoksa kadınların erkeklerin gündeminden düşmemesi, her ortamda kadınların konu olması mı kastedilmiştir. Belki de her ikisi de kast edilmiş olabilir.

Tabiidir ki, bu durum ne Allah katında, ne Müslümanlar katında bir değer ifade etmemelidir. Müslümanlar değerler üzerinde odaklanmalı, kadın kendi sınırları, erkek kendi sınırları ve saygınlıkları içinde kendilerini korumalıdırlar. Eriyen dini değerlerle yeniden barışmalıdırlar. 

Allah’ın ipine sımsıkı sarılmalı, hata yapanları uyarmalıyız. Hayır dualara ağızımızı alıştırmalıyız.