Allah’a şükür, görevlilere teşekkür ediyorum

Allah bize bir beyin, akıl, düşünme, anlama, anladığını anlatma gibi özellikler vermiş şükür. Bu özellikler herkeste var ama herkes bunları farklı kullanır ve bu nedenle toplumda bazen birbirine zıt, hatta düşmanca fikirler doğar.

Aklımıza yüklediğimiz ön kabul ve bilgilere göre akıl bize seçenekler sunar ve bizi yönlendirir. Birileri bu fikir ve düşüncelerimizi eleştirdiğinde kendini dosdoğru gören insanın aklı hemen savunma fikirleri üretir ve bir süre sonra kendi verilerine aykırı her şeye düşman olur.

Bu girişten sonra toplumumuza bir bakalım. Hepimiz aynı toplumda çalışıyor, üretiyor, maaş alıyor, alış veriş yapıyor, inancımızı yaşıyor, aynı güvenlik, hastane ve devlet hizmetlerini alıyoruz. Ama herkesin memnuniyeti farklı.

Şimdi kendi adıma şöyle düşünüyorum. Benim bir vatanım var, bu vatanın bir bayrağı da göklerde dalgalanıyor. Bir Suriyeli, Iraklı, Afganlı gibi değilim. Barındığım bir kiralık veya şahsi evim var, başımı ve ailemi akşam kapısını kilitleyerek, sobamı yakarak veya yorgana sarılarak oturduğum evim. Bu evimde bir mutfağım var. Burada ya sıcak çorbam veya ekmek zeytinle karnımı doyurabiliyorum. Çöplerden ekmek toplayan gibi değilim. Ailemle oturup sohbet edeceğim, hastalandığımda yatacağım bir yatağım ve ailem var.

Benim bir devletim var. Hastalandığımda hastanesinde kuyruklar olsa da neticede muayene, ameliyat, yatışlı tedavi ve hastane hizmetleri alacağım, sigortalı bir vatandaş olma imkanım var. İlaçlarımı sağlayan bu devletim bir Afrika ülkesi gibi beni doğa ile baş başa bırakmıyor.

Benim bir devletim var. Askeri ile, polisi ile, bekçisi, güvenlikçisi ile benim hayatımı koruyor, ülkemi koruyor. Dağ taş demeden, gece-gündüz demeden, sınırlarımı, şehirlerimi, evlerimi koruyor. Terörist pusularından canımı emniyette kılıyor. Sokakta, pazarda, yaylada, kırlarda rahatça ben de ailem de hepimiz güven içinde dolaşıyorum. Daha önce ülkemin yaşadığı terör kayıplarını, can güvensizliğini artık yaşamıyorum.

Benim bir devletim var. Önceden Türkiye ve Türk olmak Afrikalı olmakla eş değerken; artık itibarım var, gümrüklerde, yaşadığım, gezdiğim farklı ülkelerde itilmiş, kakılmış muamelesi görmüyorum. Devlet yetkililerim gerektiğinde verilecek tepkilerle haklarımı koruyor. İş adamlarım farklı ülkelerde güvenlik içinde iş yapıyor.

Benim bir devletim var. Bana her türlü özgürlük ve haklarımı kullanma imkanı sağlıyor. Derneğimi bir saatte kurabiliyor, ibadetlerimi yapabiliyor, kıyafetime dokunmuyor, çocuklarımı istediğim okulda veya kursta eğitebiliyor, özgürce kendim kurslar açabiliyorum. Ülkemde önceden olduğu gibi sığınacak delik aramıyorum. İstediğim konferansı, semineri, ev toplantısını, her türlü faaliyetimi serbestçe gerçekleştiriyorum.

Benim memleketimde, toprak edinebiliyorum, toprağımı ekip biçebiliyorum. Evimin bahçesinde hobi bahçesi bile edinebiliyorum. Kedi, köpek ve farklı hayvanlar besleyebiliyorum. Komşularım var, onlarla geçiniyor, gece pusularına düşmekten korkmuyorum. Bir haksızlığa uğrasam gidebileceğim mahkemelerim var. Hak arayacak farklı mekanizmalarım var. Her zaman beklenen adalet sağlanamasa da en azında derdimi dinleyen yetkililere sahibim.

Benim ülkemde harcama hürriyetim var. İstediğim elbiseyi alabiliyorum. Market, Pazar ihtiyaçlarım yetersiz olsa bile ulaşabiliyorum. Benim ülkemde sayamayacağım imkanları yüce Rabbim bana ihsan etmiş. Devlet yetkililerim eksiğiyle, gediğiyle bu hizmetleri bana sunmuş, benim şükredecek sayısız nimetlerim var. Teşekkür edecek yöneticilerim, bürokratlarım, polisim, askerim, güvenlikçim var. Sadece evimde huzur içinde uyuyabilmemin şükrünü bile ödeyemem. Mevlama şükür olsun.

Ben böyle düşünüp inanabilirken, bir başka aynı tolumu paylaşan arkadaşımız da; “Bu devlette açım, çıplağım, yeterince beslenemiyorum, can güvenliğim yok, mal güvenliğim yok, özgürlüğüm kısıtlı, ailem, komşularım facia. 30 bin lira maaşla bile geçinemiyorum. Ev eşyamı, arabamı, telefonumu, elbiselerimi, hiçbir şeyimi değişip yenileyemiyorum. Ben bir Afrikalı gibi, hatta daha aşağı şartlarda hayat yaşıyorum.” Diyebiliyor.

Bu nedenle olsa gerek eski mutasavvıflarımız, “hem yoklukta hem varlıkta şükretmek lazım, israf etmemek lazım, gereğinden fazlasını harcamamak lazım, kara gün için fazla olanı biriktirmek lazım. Olmayana verip, yardımlaşmak lazım. Horosan köpekleri gibi bulduğunda şükreden, bulmadığında havlayan tiplerden olmamak lazım” derlerdi.

Allah dünyadaki ve çevremizdeki mağdurlardan ve zenginlerden ibret alıp aklımızı akli selim olarak kullanmayı nasip etsin bizlere. Yoksa akıl kafamızda bir ağırlık, yük olarak kalır ve baş belası olur hayatımıza.