Ben çocukluğumdan biliyorum. Babam beni tüp gaz ya da yağ kuyruğuna bırakır, oradan işe giderdi. Anlayacağınız, o meşhur kuyruklar dönemiydi. 1980 yılının hemen öncesi karaborsacılık (ihtikar) altın(!) dönemini yaşıyordu diye düşündüm. Ancak buradan o günlere baktığımda aslında değişen pek bir şey göremedim. Zaman değişti, pis niyetler varlığını sürdürdü. İnsanların zor zamanlarından menfaat devşirmeyi bekleyen yarasa kılıklı tipler mutasyona uğrayıp farklı yöntemlerle işbaşı yapmışlardı. Çarpıtma, sağlıklı bilgi akışını bile zaman zaman gölgede bıraktı.
Şükür ki, daha erken sayılacak zamanda alınan önlemler vatandaşımızda farkındalık yaratmış görünüyor. Tedbirin takdirin bir parçası olduğu fikrinden hareketle, tarihinde nice zorlukları bu bilinçle aşabilmeyi başarmış bir milletiz. Böylesi zorlu bir sürecinde üstesinden geleceğimize olan inancımı yinelemeliyim. Ne var ki, yukarıda ki cümlelerimde de ifade ettiğim gibi, her şeye rağmen en az Corona kadar tehlikeli olan vicdani kirliliğin de üstesinden gelmek zorundayız. Zira bu durumun asırlarca tamiri mümkün olmayan maneviyat aşınmalarına sebep olacağı muhakkaktır.
Özellikle merkezi otoritenin desteği ve yönlendirmesiyle yerel yönetimlerinde tüm imkanlarını seferber ederek, konunun hassasiyetine uygun bir çalışma biçimini hayata geçirmesi elzem görünmektedir. Evet, bilinçli vatandaşlık dönemine girmenin vakti geldi de geçiyor bile. Her şeyi idareden beklemek aymazlığını terk ederek, vatandaş sorumluluğu başlığı altında yapılacak çok şey bulunmakta. Her şerde bir hayrın bulunduğu inancıyla da, buradan çıkaracağımız mühim derslerin olduğu açıktır. Özellikle kolektif yaşamın gereklerini idrak etmek, toplumsal düzenin, sağlıklı ve huzurlu bir hayatın da garantisi olacaktır. Kanaatimce, tabiatın bu kadar zorlandığı ve istismara maruz bırakıldığı bir süreçte, insanoğlu kendi eliyle bozduğu doğal dengenin sonuçlarıyla yüzleşiyor.