Ölçüyü kaldırın, göreceğiniz manzara dengesizliktir. Sağlık yoksa hastalık vardır. İyilik yoksa meydan kötülüğe kalmıştır. Gece, gündüzün yokluğu halidir. Yani ortası yoktur. Üçüncü bir alternatif söz konusu değildir. Tıpkı hayatın kaybı ölümdür demek gibi bir şey.
Ahiret Ölçeğinde ise ya cennetliksiniz ya da cehennemlik. Yine üçüncü bir yer yok…
Hayatın zıtlıklar üzerinde bir denge olduğunu söyleyenler haksız sayılmazlar.
İçinde bulunduğumuz modern çağ, birçok imkân sundu. Ancak bununla birlikte konfor ve rahat yaşam taleplerini de üst seviyeye çıkardı. Daha fazla özgürlük talepleri, ölçüsüzlük boyutunda sınırları zorladı. Sorumlu insan tavrından sorunlu insan tavrına doğru evrilmek nasıl bir şey derseniz buna insanın gönül dünyası ile köprülerinin atılmasıdır diyebiliriz. Ego merkezli duygusal savrulmadır diyebiliriz. Kelime dağarcığında fedakârlığın f sine yer vermeyen, dünyanın kendi etrafında döndüğüne inanan faydacı anlayışın kuşatması altında yaşamaktır diyebiliriz.
Vermeyi hatıra getirmeden sadece almaya odaklı bir bakış açısının hayatımıza egemen olma eğilimidir. Bunlar aynı zamanda ölçüsüzlüğün de sinyalleridir.
Sevginizin ölçüsü yoksa
Kızgınlığınızın sınırı yoksa
Beklentileriniz durmaksızın hedef yükseltiyorsa
Değerlerinizi değersizleştirme çabalarına karşı durmak zorlaşmışsa
Gönül dilini, evimizden, işyerimizden, sokaktan, mahalleden, köyden kentten, esirgemişsek.
Buna Vicdani anlamda körelme tanısı koyabilirsiniz.
Biliyor ve inanıyoruz ki, insan tüm kainatta var olan ilahi dengenin bir parçasıdır.
Hem de en değerli ve en güzel örneğidir. Bu açıdan insanın hayatı anlam üzerine bina edilmiştir. Anlamsızlık, baş edilmez nice sorunların kaynağıdır. Bu hakikat yolculuğunda fıtratının gerektirdiği ölçüden uzak kalan insan, dünyayı cehenneme çevirmekten geri durmayacaktır.
“Kul hakkı” kavramı bizim böyle bir ölçülülük tavrımızın yansımasıdır. Yaratılanı yaratandan ötürü sevmekte öyledir.
Ancak insan kendisine bu konuda yardım edecek rehberlikten yoksun kalışının sancısıyla kıvranacaktır.
Kendi eliyle yaptıklarının, kendi sonunu hazırlayan bir felakete dönüşmesi kehanet değildir.
İnsanın insanla ve insanın tabiatla olan ilişkisinin kalitesidir bunu değerli kılan.
Dinde “fesat” kavramıyla karşılık bulan bir bozulmanın manen çürümek anlamı taşıdığını bilmem söylememe gerek var mı?
İnsanın insan kalmasının şartı “hayatın anlamı” kavramının içine neler koyduğunu bilmesidir.