Kadına dair şiddet ve tehdit olaylarının bir türlü bitmek bilmediği ve iyice sinir bozucu bir eşiğe doğru ilerlediği kanaatimi paylaşarak yazıya başlamak hoş değil.
Ancak gelin görün ki, toplumda konuya dair farkındalık oluşturma çabaları da yeterli düzeyde seyretmiyor.
Şiddeti bir iletişim biçimi olarak kanıksayan kafalara izah edilmesi imkânsız olsa da asla vazgeçilmemeli.
Çünkü kanıksamak kabullenmek gibi bir zafiyete sebep olacaktır. Bu durum Değerlerin değersizleştirilmesi” için hızlı hareket eden ve bu anlamda hiçbir fırsatı kaçırmayan karanlık zihinlere kötü niyetlere kapı aralayacak, onlara istedikleri ortamı hazırlayacaktır.
Eski eş, eski sevgili, eski bilmem kim…
Kadını tehdit ediyor, kadın adres değiştiriyor, suç duyurusunda bulunuyor, yardım istiyor gizleniyor feryat ediyor nafile.
Gözünü kan bürümüş bu caniler bir şekilde hedeflerine maalesef ulaşıyorlar.
Tehdit en yaygın mobbing tarzı. Sonrası ise şiddet veya hayata kastetme şeklinde cereyan ediyor.
Boşanmış, yollarını ayırmış, herkes kendi yoluna denmiş bile olsa, takıntı, kin ve nefrete bürünerek bir geri dönüş yapıyor. İçinden çıkmak adeta imkansız bir sarmal.
Şiddetin ardına sığınarak güç gösterisi yapan maganda erkek tipinin, aynı zamanda tedavi edilmesi, ıslah edilmesi, hatta mümkünse ehlileştirilmesi(!) gerektiği gerçeğini uzmanlarda sıklıkla dile getiriyorlar aslında.
Haber konusu olanların, buzdağının sadece görünen yüzü olduğunu da bilmeyenimiz yoktur sanırım.
Eldeki istatistik veriler de iç acıtacak cinsten.
Özellikle inanç, aile ve eğitim üçlüsünün bu anlamda devreye girmesi ve böylesi bir utancı bu ülkenin gündeminden çıkarması gerekmekte.
İnsana rehberlik edecek mekanizmaların gözden düşürülmesi önemsizleştirilmesi ve toplum hayatından çekilmesi bu mücadelede yenilgi anlamına gelecektir.
Bir kötülük görüldüğünde elle dille ve kalple müdahil olunması gerektiği hususunda bizi uyaran Hz. Peygamber, bireysel ve toplumsal bir karşı duruş önermektedir.
Kanuni boşluklar beşeri anlamda nasıl ki bazı aksaklık ve sorunlara sebep oluyorsa
Vicdanlar değer üretmedikleri zamanda körelirler ve kötülüklere itiraz edecek mecalleri kalmaz.
Burada ifsat, yani bozuluş başlar.
Çürüme toplumsal bünyede iflah olmaz hastalıklara sebep olur. Ve halk dilindeki ifadesiyle gemi batarsa içindekilerle birlikte batar…