Ramazan Bayramı’nı Bulgaristan ve Romanya’da geçirdim bu yıl. Bir gezi turuyla merak ettiğim bu ülkeler hakkında özet bir bilgiye sahip oldum bu vesileyle. ‘Çok gezen mi, çok okuyan mı daha çok bilir’ tartışmasına girmeyeceğim. Ama gördüğümüz şeylerden daha çok etkilendiğimizi kabul etmek gerekir.
Otobüsle çıktığımız bu yolculuğun en olumsuz tarafı gümrüklerdeki beklemeler oluyor. Onun dışında alacağınız ders ve intibalarınız verdiğiniz paraya değer mi, değer.
Mesela Bulgaristan gümrüğünü geçer geçmez, yol pulu almanız gerekiyor. Nedir yol pulu? Gideceğiniz istikameti söylüyorsunuz, aracınız ve güzergahınıza göre izin veriliyor ve buna göre ücret ödüyorsunuz. O güzergâh dışında bir yol kullanırsanız da bunun cezası oluyor. En azından otobüsler için böyle uygulandı. Küçük araçları bilmiyorum.
Otobüs ve tır gibi tonajlı araçları bölünmüş yollara ve otoyollara genelde sokmuyorlar. Bizi gidiş gelişli dar ve bozuk bir yola yönlendirdiler. Kuzeye doğru Rusçuk istikametine ilerlerken, virajlı ve bozuk satıhlı yollarda feleğimiz şaştı.
Tabii ki böyle bir yoldan ilerlememiz, ülkemizin kalkınmışlığını ve yol konusunda sahip olduğumuz nimetleri hatırlayıp şükrederken, siyasetçilerimize de bol dua ettik.
Bulgaristan’da dikkatimi çeken diğer bir husus, hala komünizm döneminden kalan uzun, yüksek, boyasız, deforme olmuş, paslanmış ve sırf başını sokabilmek amacıyla yapılmış binalara hiç dokunulmadan yaşıyor ve kullanılıyor olmasıydı. Halk, evin konforu, süsü, boyasıyla ilgilenmiyor. Bunlara parasını yatırmıyor. Köylerde küçük ve dışarıdan bakımsız evlerde bizim köylerdeki dökülmüş ev tarzı binalarda ikamet ediyor. Doğal hayatı değiştirmeye uğraşmıyor. Parasını pulunu, süse, görüntüye, bina makyajına harcamıyor. Bir evi belki de yıkılana kadar kullanıyor.
Çok para kazanıp kapitalizmin moda ve imrenme, harcama kültürüne karşı özellikle direniyor. Sürekli ev değiştirme, eşya ve araç değiştirme gibi takıntı ve beklentilerine müşahit olamadım. Kazandıklarıyla kendilerine daha kaliteli ve israftan uzak bir hayat tercih ettiklerini, ailelerine, çoluk çocuğa ve sevdiklerine daha fazla zaman ayırdıklarını düşünüyorum. Ayrıca her alanla ilgili olduklarını, her işi iş ve hobi gibi eğlenceli yaptıklarını da düşünüyorum.
Aslında bizimle kıyasladığımızda bizlerin tam batı kapitalizmi kıskacına yakalanmış bir arslan edasıyla ne kapandan kurtulabiliyoruz ne de varlığımızı koruyabiliyoruz. Bu kıskaç öldürmüyor ama huzur da vermiyor inancındayım.
Romanya için aynı düşüncelere sahip değilim. Romanya daha çok Avrupalılaşmış, konfora daha düşkün, komünizmden dönüşmüşlük çok net görünmüyor. Özelikle tarihi evleri birer minik veya dev şato şeklinde inşa edilmişler. Daha çok tarihi ve ilginç yapılar gördük.
Yol medeniyetleri daha çok gelişmiş. Otoyol dedikleri yolları bizim bölünmüş yollarımız kalitesinde. Belki bizim gitmediğimiz yerlerde daha gelişmiş yolları vardır ben gördüklerimi anlatıyorum.
Tarım alanları her iki ülkenin de bölünmemiş, Her taraf tarım alanı. Sanayi benim gözüme çok az yansıdı, yok gibi.
Ülkemizle kıyaslama yapacaksak ülkemizin cennet ülke, iş ve sosyal imkanlar, gelişmişlik gibi konularda fersahlarca ileride olduğumuzu gören her göz rahatça görür. Görmeyene diyecek bir laf fazlalık olur. Allah ülkemize, devletimize zeval vermesin. Art niyetli tuzakçıların şerrinden korusun inşallah…