Okuduğum bir makalede şöyle bir hikaye nakledilmişti.

“Mısır’ın bir köyünde tarım mühendisi olarak çalışan bir adam, Kahire’ye gitmek üzere trene binmiş, yanında köyün yaşlı çiftçilerinden biri oturdu. Mühendis, çiftçinin ayakları arasındaki çuvalı yol boyunca çiftçi, 15 dakikada bir çuvalı çevirip içindekileri karıştırıyor, sonra tekrar ayakları arasına yerleştiriyordu. Bu durum yolculuk boyunca devam etti.

Mühendis çiftçinin bu hareketine bir anlam veremeyerek çuvalın hikayesini sordu. Çiftçi, “Fareleri ve sıçanları yakalayıp bunları Kahire’deki Ulusal Araştırma Merkezi’ne satıyorum; orada laboratuvar deneylerinde kullanılıyorlar” dedi.

Mühendis, “Peki bu çuvalı neden sürekli çevirip sallıyorsun?” diye sorunca

Çiftçi, “Bu çuvaldaki fare ve sıçanları çeyrek saatten fazla sallamaz ve çevirmezsem fareler ve sıçanlar rahatlayacak ve yerleşecekler. Bu durumda, onların gerginlikleri azalacak ve çuvalı kemirip delmeye başlayacaklar.

Bu yüzden onların korku ve gerginliklerini artırmak için her çeyrek saatte bir çuvalı sallıyor ve huzurlarını kaçırıyorum. Böylece birbirleriyle çatışırlar, tedirgin olurlar, kafaları karışır ve çuvalı unuturlar, ta ki Araştırma Merkezi’ne varana kadar” dedi.

Mühendis, çiftçinin düşünce şekli karşısında şaşkınlığa uğrar ve hayattaki huzur bozucuların yegane amacının da Araştırma Merkezine götürülen insanların uyanmaması olduğunu anlar.”

Bu hikayeyi okuduğumda ülkemiz ve İslam aleminde tam da bu Fare Çuvalı teorisini yaşadığımızı hatırladım. Ülkemiz ve İslam aleminde ne zaman bir gelişme, uyanış, toparlanma, düzene girme gibi olumlu gelişmeler olsa, bir karışıklık, terör, patlama, provokasyon, bir kaza vs. gibi tehditlerle çuvalı taşıyanların sopasını yeriz.

Başımıza gelen bu bir patlama, ekonomik saldırı, iç karışıklık nedeni ile bir asıl işimizi yarıda keser, birbirimizle tartışırız. Sebebi sendin- bendim. Bunu yapanın amacı oydu- buydu, gibi tartışmalarla bir süre oylanır, sonra azmimiz düşer, bir süre otururuz, sonra birileri gelir sorumluluğumuzu hatırlatmaya çalışır, yeniden toparlanma aşamasına gireriz, bir üst merdivene sıçrarken, çuval siye sallanır. Bir darbe, bir tartışma, bir kaosla yüzleşiriz. Ve onlarca yıl bu şekilde çuvalın içinde birilerinin sallamasıyla ne huzur bulduk ne çuvaldan çıkabildik ne de Araştırma merkezi kobayı olmaktan kurtulabildik.

Bu hikayeyi kendi ülkemizin insanına anlattığımızda çuval içindekiler bile böyle bir teoriye inanmayıp “Her sorunu dış güçlerden biliyorsunuz” diye alay konusu bile olduk.

Aslında yaşlı çiftçi tecrübeli olduğu için fareleri teneke, kafes gibi taşıması zor olan bir kutuya bile koymadan, farenin rahat delebileceği çuvalda taşıması ve iç karmaşayla her saniye ölüme yaklaştıklarını bile hayal edemeyen sıçanlar birkaç saat sonra gerçeği anladıklarında artık birlik olmaları, çuvalı delmeleri gibi bir imkanları da olmayacaktır. Çünkü onlar artık sağlam kafeslerde operasyon sırasını bekleyeceklerdir.

Gerek ülkemiz gerek İslam alemi için bu hikaye çok derslerin alınacağı bir hikayedir. Ama ders alabilenler için. Allah fehmedenlerden eylesin.

Âmin.