Ramazan ayı genellikle zekatların hesaplanarak ödendiği aydır. Aslında hicri yıla göre bir yıl geçtiğinde elimizdeki zenginliğimize zekat farz olur. Bu nedenle kameri olarak Ramazan ayı bir hatırlatma eşiği olarak görülür. Aslında Ramazan dışında da zekatlar ödenebilir, hatta yıla yayarak ödemek daha hayırlı ve ödemesi de taksitli olduğundan kolay olur. Fitre ise zaten bu aya özgü bir durumdur.
Kurani Kerim’de Allahu Taala bir çok ayette hayır yapma, sadaka verme, zekat verme, muhtaçlara yardım etme, mağdurların sıkıntılarını giderme konularıyla ilgili uyarıları bulunmaktadır. Bu uyarılarda zenginliğe sahip olanların cimrilikleriyle ilgili tarihi örnekleri de müminlere hatırlatır. Zenginliğin şımarttığı tiplerin akıbetlerini vurgular. Konuyla ilgili şu ayetleri dikkatlerinize sunmak isterim. “Karun, Musa'nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona şöyle demişti: Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez” (Kasas 76)
Zengin olmak için Karun seviyesine ulaşmayı beklemek bir gaflettir. Sahip olduğumuz her nimet bir zenginliktir. Her nimetin bir ederi vardır. Vücut organlarımızı parasal değere vursak mal varlıklarımız bu organlarımızın karşılığını ödemez. Bir hastanelik konumuz olduğunda bunu çok iyi anlıyoruz.
Bir ayette; “Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez”. (Kasas 77)
“Sadakalar (zekâtlar) Allah'tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düşkünlere, (zekât toplayan) memurlara, gönülleri (İslâm'a) ısındırılacak olanlara, (hürriyetlerini satın almaya çalışan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışıp cihad edenlere, yolcuya mahsustur. Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir”. (Tevbe 60)
“Namazı kılın, zekâtı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız görür”. (Bakara 110)
“Allah'ın, kereminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır; tersine bu onlar için pek fenadır. Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır” (Ali İmran 180)
Ebû Hüreyre ra'den Resûlullâh sav.şöyle buyurdur:
“Kim ki, halâl kazancından bir hurma değerinde bir şey tasadduk ederse işte bu halâl sadakayı Allah eliyle kabûl eder. Sonra o tek hurma kadar sadakayı, dağ gibi oluncaya kadar, büyütür.”
Hayır ve hasenat, muhtaçlara yardım, komşuya ve tanıdıklara ikram Müslümanlıktan önce de vardı elbette. Mekke de ki puta tapan müşrikler bile, mallarını ikiye ayırırlardı. Bir kısmı Allah’ın hakkıdır deyip, onu fakirlere dağıtırlardı. Diğer bölümü putların hakkıdır deyip, onu da kendilerine ayırırlardı. Biz bu gün % 2,5 zekat oranında zekatı verirken elimiz titrerken, Müşrikler malının %50 sini infak edebiliyordu.
Hz. Ömer bir kıtlık yılında kervanını yiyecek almak için bir ticarete gönderir. Kervan yüklü bir şekilde şehre yaklaşır. Şehrin zenginleri kervanı şehir dışında karşılayıp, mallarını satın almak isterler. Kervan sorumlusu yüklerin Hz. Ömer’e ra. ait olduğunu söylerler. Hz. Ömer’e giderek malı ondan isterler. Kıtlıktan yararlanarak zengin olmayı isterler. Hz. Ömer’e kar oranını % 50 ye kadar çıkarırlar. Hz. Ömer sizden fazla veren var ona vereceğim diyerek satmaz.
Zenginler bu zenginin kim olduğunu merak ederler ve sorarlar, kimdir bu zengin derler?
Hz. Ömer ”Allah bire 700 veriyor, sizinki bunun yanında nedir” diyerek tüm yükü fakir ve muhtaçlara dağıtır.
Fatih Sultan Mehmet devrinde bir Müslümanın günlerce dolaşıp yıllık zekatını verebileceği fakir birini arayıp bulamadığını, bunun üzerine zekatının tutarı olan parayı bir keseye koyarak Cağaloğlu'ndaki bir ağaca asıp, üzerine de: "Müslüman kardeşim, bütün aramalarıma rağmen memleketimizde zekatımı verecek kimse bulamadım. Eğer muhtaç isen hiç tereddüt etmeden bunu al" diye yazdığı rivayet edilir. Ve bu kesenin üç ay kadar o ağaçta asılı kaldığı söylenir.
Aslında bu örnekler bize insanlığı, yardımlaşmayı, muhtaçları gözetmenin toplumda sağladığı sosyal adaleti, komşuluk ilişkilerinin zerafetini öğretiyor. Atalarımızın nasıl başardığını, malın bir amaç değil, araç olduğunu anlatıyor. Mutlu olmanın yolunun da buradan geçtiğini görüyoruz.
Bu gün bunca zenginlik içinde açız, geçinemiyoruz, muhtacız, kahrolduk gibi ifadelerle haykıran toplumumuzun açlıktan çok şükürsüzlük derdi olduğunu düşünüyorum.
Allah şükreden, yardım eden cömertlerden eylesin bizi.