Rotası belli olmayan gemi hiçbir limana gidemez, boşa kürek çekmek de bu yüzden önemsiz ve sonucu olmayan bir çabadır.
Dünyada artık yeni bir şehir yönetme felsefesi popüler olmaya başlamış iken artık kolektif akılla yönetilen akıllı şehir modelleri konuşuluyor hatta uygulanıyorken, bizde halen ben yaptım olducu, kaba ve dikte edici yönetimin uygulanmaya ısrar edilmesi inanılır gibi değil.
Ölçek açısından bakıldığında aslında Yalova rol-model olabilecek bir şehir. Yani zaten iki oda bir salon şehirde birbirinden kopuk, senden olmayanlara değer vermeden yapılan bir yönetim anlayışı yerine, hem ülkeye hem de dünyaya rol- model olabilecek bir yönetim anlayışı getirilemeyişi gerçekten çok yazık bir durum.
Bunun sebepleri belli hepimiz biliyoruz. Birbirimizi kandırmaya gerek yok, yapamıyoruz. Çünkü bağımsız ve özgür irade ile yönetemiyoruz. Kişisel çekişmeler, kişisel kavgalar hep ön planda. Yapamıyoruz, çünkü en çok biz biliyoruz, başkalarının fikirlerine değer vermiyoruz. Günlük küçük hesapları bırakıp, gelecek için doğru adımları atamıyoruz, yapamıyoruz. Tavsiye almayı sevmiyoruz, akıl sormaktan ise nefret ediyoruz.
Koltuk sevdası gereği bir sonraki seçim için yatırım yapaktan, şehre dair iyi şeyleri yapmayı beceremiyoruz. Asıl önemlisi, başarısızlığı hep başkalarına atıp başkaları ile paylaşırken, başarıları birileri ile paylaşmayı zayıflı ve acizlik olarak görüyoruz.
Yapamıyoruz çünkü, hepimiz vazgeçilmez adamlar efsaneler olmak istiyoruz.
İktidar olan gücü eline geçiren herkes Sultan Süleyman oluyor. Yaptığı her şey sorgulanmaz doğru oluyor. Yönetenlerin aksine kim söz söylerse söylesin, ya duymazdan geliniyor ya da umursanmıyor. Bunlar için de hemen bir kılıf uyduruluyor. Kendi fikri dışındaki her şeye ve herkese karşı umursamaz, küçümser ve görmezden gelem tavrı sanki meşru ve doğru bir tavırmış gibi davranılıyor.
Bunlar, bugünün yönetimine ait şeyler değil, geçmişten gelen bir gelenek bu, yani yıllardır Yalova gibi küçük bir yeri yönetenlerin tavırları genelde hep bu şekilde oldu. Birkaç küçük istisnai durum haricinde yaşadığımız ve belki de yaşayacağımız vaka bu. Bu kadar küçük bir şehirde nasıl olurda bu kadar kopuk, umarsız, ‘ben yaptım’ olducu bir yönetme şekli kabul görür ve sürekli biçimde devam eder.
Muhalefet edenler yönetimde iken yöneticilerin pervasız tavırlarından sayfa sayfa şikayetçi olurlarken, aynı muhalifler yönetime geldiklerinde daha önce kızdıkları, eleştirdikleri hemen her şeyi yapıyorlar ve bunları yapmayı kendilerine hak görüyorlar. ‘Şimdi sıra bize geldi’, ‘Artık mühür bizde istediğimizi yaparız’ mantığı ile yürüyorlar. İntikam almalar, öç alamalar, pervasız tavırlar alıp başını gidiyor.
Korkarım ki bu devran böyle devam edip gidecek. Sürekli bir boşa kürek çekme kısır döngüsü içinde yaşayıp öleceğiz. Belki bir gün gökten bir kurtarıcı iner de bizleri bu döngüden kurtarır diye dua etmekten başka çaremiz yok herhalde. Ya da her şeye ve her kese rağmen doğruları söyleyecek birkaç iyi adam doğruları söyleyip uyarmaya devam eder. Umulur ki birileri bir gün duyar da belki bir şeyler değişir.
Bir insan hangi limana ulaşmak istediğini biliyorsa, onun için her rüzgar uygundur.
Lucius Annaeus Seneca