Daha önceki yazılarımızda; depremin hayatları ve hayalleri yıkıp geçtiğini söylemiş, deprem gerçeğinin ülkemizin en önemli ulusal güvenlik ve beka sorunlarından biri olduğuna işaret etmiştik. En az onun kadar önemli bir başka sorun da yine Demokles’in Kılıcı gibi ülkemizin geleceğinin üstünde asılı duruyor. Susuzluk...
Tüm bilim otoriteleri Türkiye için su krizinin kapıda olduğunu söylüyorlar. Elbette su krizinin birçok nedeni var. Bu afetin ana sebepleri; küresel iklim değişikliği ve buna bağlı dünyanın ısınması. Bunları bilinçsiz tarım sulaması ve israf takip ediyor. Eğitimsizlik burada da önümüze çıkıyor. Bireysel tercihlerimiz maalesef su krizini tetikliyor. Kapitalist düzende; her şeyin kısa sürede tüketildiği ve tasarruftan uzak, bencilce edindiğimiz alışkanlıklarımız, kendi kuyruğunu yiyen yılan misali bizi acı sona biraz daha yaklaştırıyor.
Ülkemiz bilindiğinin aksine su konusunda fakir bir ülke. Türkiye’deki tatlı su rezervinin yaklaşık dörtte üçü tarımda kullanılıyor. Üstelik harcıalem yöntemlerle ve israfın sınırlarını zorlayarak. Çok basit bir örnek vermek gerekirse; suyumuzun tarımda kullanılan kısmında damla sulama gibi tasarruflu yöntemlerle sulama gerçekleştirilse, elde edilecek bir yıldaki yarı yarıya oranındaki su tasarruf miktarı, Türkiye’de yaşayan herkesin (mülteciler dahil) evlerde kullandığı 3 yıllık su ihtiyacını karşılayacak kadar inanılmaz bir ölçekte.
Su tasarrufunun ağababasının tarım sektöründe yapılması gerektiği çok açık. Ancak bu gerçek; evde, işyerinde, okulda ve yaşamın her alanında bireysel su tasarrufu için gayretimizi azaltmamalı, çabamızın önüne geçmemeli. Şu an ülkemizin birçok yerleşim yerinde barajlarda tehlike çanları çalıyor. Düşük su seviyeleri nedeniyle alarm konumundayız. Belediyeler duyuru panolarına astıkları ilanlarla halkı tasarrufa çağırıyorlar. Ancak buna mukabil, ülke olarak her şeyde olduğu gibi nüfus dağılımı hususunda da planlamada sınıfta kaldığımız görülüyor. Dicle ve Fırat havzasının yer aldığı, su konusunda daha şanslı coğrafyalarda düşük nüfus yoğunluğu varken, sanayileşmenin getirdiği yüksek nüfus yoğunluğunun olduğu batı bölgelerini görünce, insanların kısıtlı su imkanı olan bölgelere nasıl yığıldığını anlamakta insan zorlanıyor gerçekten.
Türkiye’de kişi başına su tüketimi günde 220 litre civarında. Sanal su olarak nitelendirilen ve tükettiğimiz gıdalardan, kullandığımız eşyalara kadar üretimde kullanılan su miktarı da hesaba dahil edilince bu rakam 5.500 litreye fırlıyor. Bu istatistiki veriler göz önüne alındığında Türkiye olarak dünya ortalamasından % 45 daha fazla su harcadığımız gerçeği ile karşılaşıyoruz. Bu rakamlar da kabul edilebilir değerlerin çok üzerinde.
Evlerimizde su tüketimini makul seviyelere düşürüp azaltmak için alacağımız önlemler çok önemli. Bununla birlikte tüketim alışkanlıklarımızı da değiştirmemiz elzem. Yarınlarımızı korumak için sadece salt su tüketimini azaltarak su tasarrufu yapmanın yanında, en önemli tedbirlerden biri de tüketim ekonomisinin bize dayattığı ve insanları ihtiyacından fazla almaya yönelten eğilimlerden kurtulmamız.
İdrak ettiğimiz Ramazan Ayı’na binaen, konu incelendiğinde dini açıdan da bu yönde bir direktif olduğu görülebilir. Yüce yaradan insanlara gönderdiği son hak dinin kitabı Kuran’da; “Yiyiniz, içiniz ama israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez” demektedir. Peygamber efendimiz ise güzel bir nasihatinde; “Nehir kenarında bile abdest alıyor olsanız, suyu israf etmeyiniz.” buyurmuşlardır.
Bu çok irdelenmesi gereken bir nasihattir. Çünkü insanın nehir kenarında abdest alırken su israf etmesi düşünülemez. Burada insanlar; suyun bol olduğu yerde su tasarrufuna yönlendirilip buna alıştırılırken, suyun daha kısıtlı olduğu yer ve dönemler için çok güzel bir şekilde tasarruf alışkanlığı edinmeleri amaçlanmaktadır. Ne güzel bir öğüt.
Sizlere bu doğrultuda evde su tasarrufu yapmak ve yarınları bırakacağımız çocuklarımıza örnek olmak için birkaç küçük öneri vermek istiyorum.
Tasarruflu ve suyu daha iyi püskürten duş başlıklarını tercih edin.
Banyo yaparken küveti doldurmak yerine duş alın.
Duş sürenizi kısa tutun ve saçınızı şampuanlarken suyu kapatın.
Tuvaletinizde tasarruflu sifon veya çift kademeli sifon sistemi kullanın.
Tasarruflu sifonunuz yoksa sifonunuzun haznesine içi su dolu pet şişe koyun.
Dişlerinizi fırçalarken ve yüzünüzü temizlerken suyu mutlaka kapatın.
Elde bulaşık yıkarken musluğu sürekli açık bırakmayın.
Meyve ve sebzeleri musluk altında değil, su dolu bir kabın içinde yıkayın.
Makarna ve mantı gibi besinlerinizi haşladığınız suyu dökmeyin, çorba yapımında kullanın.
Çamaşır ve bulaşık makinenizi tam dolduğunda çalıştırın.
Dünyanın sahibi olmadığımızı ve çocuklarımızdan ödünç aldığımızı düşünürsek, bu konuda bireysel olarak büyük bir mücadele vermemiz gerektiği çok açık.
Kalın Sağlıcakla.