Bu sloganı; Cumhuriyet Halk Partisi’nin geçen hafta sonu gerçekleştirilen 38. kongresinde Özgür Özel kullandı.
Kongre sonrasında bir değişim yaşandı ve genel başkanlık el değiştirdi. Kemal Kılıçdaroğlu kongrede seçim yarışını kaybetti. Yarışta ipi göğüsleyen Özgür Özel oldu. Kemal Kılıçdaroğlu CHP tarihinde genel başkan olarak girdiği kongre yarışını kaybeden ender isimlerden biri oldu.
2023 Genel Seçimi sonrası kaleme aldığım “Geldi gelmekte olan” başlıklı köşe yazımda bir dizi değerlendirme yapmış; yerel seçimler öncesinde CHP kongresinin gerçekleşeceği öngörüsüne ilaveten, Kılıçdaroğlu’nun bu defa gelen değişim talebinin önünde duramayacağını söylemiştim. Aylar öncesinden işaret ettiğimiz bu tespitlerimiz gerçekleşmiş oldu.
Olmadı mı olmuyor işte. Bazen bilgi ve birikim, bazen hitabet ve karizma bazen arkanıza aldığınız rüzgar, bazen de soy isminiz bile sizi siyasette bir yerlere taşıyabiliyor. Kılıçdaroğlu ise Deniz Baykal’a kurulan kaset komplosunun ardından genel başkanlığa geldi. Kameralar önünde önce ‘aday değilim’ dedikten sonra fikir değiştirip genel başkanlığa aday olmuştu. Genel başkanlık serüveninde ilk başlarda “Gandi Kemal” lakabı kendisine yakıştırılmış ve bir umut olarak kamuoyuna lanse edilmişti. Buna mukabil girdiği tüm seçimleri kaybederek, siyasette pek bir varlık gösteremedi. Kılıçdaroğlu, her kaybettiği seçim sonrası aslında kazananın kendileri olduğu savını öne sürdü ve koltuğunu kaybetmeden genel başkanlık görevinde kalabildi. Tek başarısı bu idi. Cumhurbaşkanı olabilmek için altılı masayı kurması, masanın dağılmaması için verdiği mücadele ve adaylığını kabul ettirebilmesi ise yine koltuk sevdası uğruna olsa da başarı olarak addedilebilecek bir kazanımdı onun adına.
“Bu son seçim”, “Bu son şansımız” diyerek, çıktığı son siyasi güreşte yine tuş olması zaten bezmiş ve motivasyonunu kaybetmiş CHP tabanının artık geri dönülmez bir yola çıkmasına sebep oldu. Kılıçdaroğlu’nun bundan önceki başarısız seçim sonuçlarına rağmen, son seçimlerde de sanki yenilmemişte zafer kazanmış gibi yeniden bir algı oluşturmaya çalışması ise bardağı taşıran son damlaydı.
Benim gözlemlediğim kadarı ile küçük partilere verilen 39 milletvekilinin sebep olduğu travma, CHP delegasyonunun Özgür Özel’i desteklemesinin en büyük etkenlerinden biri oldu.
Bence Kılıçdaroğlu seçime ya hiç girmemeli, ya da ilk tur sonrası geri çekilerek daha az yara almak suretiyle genel başkanlığı bırakmalıydı. O da öyle yapmak istedi ama bazı partililerin ki bunların partide etkili isimler olmadığı söyleniyor, ısrarları neticesinde bunu bile gerçekleştiremedi. Kongre salonunun kendi taraftarları ile erkenden doldurulması, sadece kendi tanıtım videolarının barkovizyonlarda gösterilmesi, sadece kendi seçim şarkılarının salonda seslendirilmesi, salonu dolduran kalabalığın selamlanması esnasında sadece kendisinin anons edilmesi, Kılıçdaroğlu’nun zaten sonuna kadar mücadele edeceğinin bir göstergesiydi. Bu uygulamalar parti içi demokrasi nutukları atılan CHP’ye hiç yakışmadı. Delegeyi daha da irite etti. Bizzat CHP’lilerin kongre sonrası Kılıçdaroğlu ile ilgili yaptığı komik paylaşımlar, kongredeki bu antidemokratik uygulamalara bir tepki niteliğinde gerçekleşti.
Peki Ekrem İmamoğlu’nun başını çektiği ve sloganlara yansıyan bu “Değişim” talebi kongrede ne derecede gerçekleşti?
Bir konu çok dikkatimi çekti. Hem Kılıçdaroğlu hem de Özel, konuşmalarında Selahattin Demirtaş’a selam göndermekte ve “Demokrasi Kahramanı” olarak anmakta bir sorun görmediler. Bol bol methiyeler düzdüler. CHP kongresinde HDP kongresinden daha çok Demirtaş’ın adı anıldı. Bu konuda bir değişim olmadı anlayacağınız.
Hatta genel başkan seçilen Özgür Özel, daha önce terörist cenazelerinin katılımcısı olan ve son olarak Şanlı Türk Ordusu’na dil uzatma cüretini göstererek, ardı ardına iftiralar sıralayan Sezgin Tanrıkulu’nu anahtar listesinin en başına koymakta bir beis görmedi. Gerçi Tanrıkulu, kongrede 406 oy alarak anca 42. sıradan parti meclisine girebilse de bundan sonra da açıklamaları ile CHP’nin başını ağrıtmaya devam edecek gibi gözüküyor. Bu onların seçimi. Hamam giren terler.
Burada şunu da hatırlatmak isterim. CHP’nin ilkelerini simgeleyen logosundaki oklar, Türk Eğitimci İsmail Hakkı Tonguç tarafından, Topkapı Müzesi’nde Osmanlı Harp Araçları koleksiyonunda sergilenen, Türk oklarından ilham alınarak tasarlanmıştır. Bu oklardan biri de Milliyetçilik ilkesini sembolize eder. Milliyetçilik ilkesinin açıklamasında şu ifadelere yer verilir; “Türkiye’nin bölünmesine ve parçalanmasına yönelik tüm düşünceleri CHP kesinlikle reddeder. Türkiye’nin toprakları ve halkı ile bütünlüğünün koşulsuz olarak korunmasını öngörür.” Şimdi bu ilke ortada iken; eli kanlı terörist, bölücü hainlerle kol kola sarmaş dolaş Kandil’de pozlar veren, “Terörist cenazesine katılmayan milletvekili için parti içinde soruşturma açarım” diyen, bölücü başının heykeltraşlığına soyunan Selahattin Demirtaş’a sırayla selam çakan halef Kemal Kılıçdaroğlu ve selefi Özgür Özel’in durumu göz önüne alındığında, CHP’de bu konuda bir değişim olduğunu söyleyebilir misiniz?
Hele hele Selahattin Demirtaş’ın bu talimatını bir CHP’li olarak harfiyen uygulayan Sezgin Tanrıkulu’nu bir numaralı çalışma arkadaşı yapan Özgür Özel’in göreve gelmesiyle ne değişmiştir?
Görünen o ki bu ülke evlatlarının; bölücü ve hain çocuk katilleri ile arasına mesafe koymayanlara asla iktidar vermeyeceğini CHP’nin eski yöneticileri gibi yeni yöneticileri de anlayamamış. Demirtaş’a selam vermenin Kandil’e selam vermek olduğunu kavrayamamış.
Ne diyelim, kişi sevdiği ile beraberdir.
CHP kongresinde yaşananlar, “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” sözünü hem haklı çıkaran hem de çürüten olaylara sahne oldu.
Kalın sağlıcakla...