İngiltere'nin bir büyükelçisi olan Jane Marriot'un, İngiliz avam kamarasına sunduğu Arap dünyasında eğitim konulu raporda, "En zeki öğrenciler tıp ve mühendisliğe gidiyorlar. İkinci derece mezunlar ise iş idaresi ve iktisat gibi bölümlere giderek birinci derece mezunların yöneticisi oluyorlar. Üçüncü derece mezunlar ise siyasete yöneliyorlar ve ülkenin siyasetçileri olarak birinci ve ikinci derece mezunlara hükmediyorlar fakat eğitimde tamamen başarısız olanlar ise ordu ve emniyete katılarak siyaset ve iktisada tahakküm ederek, onları mevkilerinden indirip, isterlerse öldürüyorlar. Gerçekten dehşet verici olansa asla hiçbir okula gitmeyenler parlamentoya seçiliyor, kabile şeyhlerini kullanarak herkesin onlara itaat etmesini sağlıyorlar." demiş.

Üçüncü derece olanlar siyasete yönlendiriliyor iddiası gerçekten ilginç. Sanki bu tanımlama sadece Ortadoğu için geçerliymiş gibi bir algı oluşturulmuş. Aslında uluslararası anket kuruluşlarının yaptığı araştırma ve anket sonuçları gerçekten çok ilginç ve daha anlamlı diye düşünüyorum. Mesela İpsos diye bir anket ve araştırma kurumu ( https://www.ipsos.com/) tarafından her yıl güvenilir meslekler ya da güvenilen meslekler araştırması yapılıyor. Bu araştırma ve anket sonuçlarında ise tartışmasız en alt sırada yani vatandaşları tarafından en az güvenilen meslek insanları politikacılar çıkıyor ki bu güvenilmezlik endeksi sadece Ortadoğu ve gelişmemiş ülkeler için değil, tüm ülkeler için de geçerli. Mesela İngiltere’de sıradan insanlara güven %37, din adamlarına %15 ve politikacılar ise son sırada yer alarak %11 güvenilirler.

Asıl önemli olan konu şu ki, şu anda gerek birinci elden gerekse dolaylı olarak dünyayı yöneten politikacılar. Yani şu anki iyi ya da kötü durumumuzun birincil sıradaki etkili ve sorumlusu politikacılar ne yazık ki karşımızdaki gerçeklik dünyanın tamamında en az güvenilen meslek insanları da politikacılar olarak karşımızda duruyor. Peki sorum şu, kim bu politikacılar, nerden geliyorlar, dünyada bizleri yönetmek için başka gezegenlerden mi gönderilmişler yoksa onlarda içimizden birleri mi? Evet, onlar bizden birileri. Yani biz onlarız, onlar da biz.

Genelde insanlar yaşadıkları sorunların sebebinin hep başkaları olduğuna inanmak istiyor. Yani hiç kimse kötü bir durumda sorumluluğu almak istemiyor ya da toplumum tamamına topyekûn bir sorumluluk yükleniyor ki gerçekten sorumluluk sahibi olan kişi yaptığının bedelini ödemesin.

Aslında sorunlar belli ve hemen herkesin sorunların üzerine söyleyecek birkaç sözü de var. Peki çözüm ne? Aslında tek cümle ile bir çözüm sunak oldukça zor, ya bu sorunlar böyle gelmiş böyle gider diyerek bir yana bırakacağız ya da toplumun çoğunluğunun yaptığı gibi sorunları birileri çözsün diyerek sorunların çözülmesini bekleyeceğiz. Belki de artık biz bir şeyler yapmaya başlamalıyız. Gerçek şu ki, bugünkü durumumuzdan az ya da çok hepimiz sorumluyuz. Hepimiz çözüm için bize düşeni yapmak zorundayız.

En çok da siyasetçiler yapmalı. Eğer bir şekilde siyaset yapıyorsanız ve siyaset hobi olmaktan çıkıp örgütsel bir hale gelmişse üzerinize çokça görev düşüyor demektir. Var olan gerçeklik ışığında siyasetçi olmak aslında toplumda hiç de saygın olmayan bir işe soyunmak demek. Tabi her siyasetçi topluma, insana, insanlığa faydalı bir şeyler yapmak ülküsü ile başlıyor ve bu doğrultuda ilerlediğine inanıyor. Gerçekten aklı ve vicdanı olan hiçbir insan her işe olduğu gibi siyasete de kötü, güvenilmez, şaibeli işler yapmak ya da sadece kendi menfaati için çalışmak için başlamaz. Bütün örgütlü siyasi yapıların manifestolarında da hep büyük hedeflerle dopdolu erdemli cümlelerle bezenmiş çalışma programları vardır. Ancak işler hiç de söylendiği gibi gitmiyor ve bir şekilde rayında sapılınca da artık sözler hep havada kalıyor. Yapılanlar ile söylenenler arasında uçurumlar oluyor. Nedenleri ve sonuçları zaten açıkça belli ve ortada. Siyasetçiler toplumdaki konumlarını daha güvenilir, daha saygın bir yere çıkartmak için gerekenleri yapmalılar. Liyakat sahibi olduklarını yaptıkları ile kanıtlamalılar. Aksi takdirde siyaset ve siyasetçiler güvenilirlik saygınlık sıralamasında hep en altta olmaya mahkûm olacaklardır.

Toplum da yani bizler de yapmamız gerekenleri yapmalıyız. Yani oturup seyretmek ve birilerinin tüm probleme çözüm bulacağına inanmak modası binlerce yıl önce geçmiş bir davranıştır. Toplum ya da toplum önderleri siyasetçilerin aynası olmalıdırlar. Yanlışı, doğruyu, gerçeği gösterecek bir tavır sergileyip siyasetçilerin kendini bilmelerini sağlamalıdır. Siyasetçileri değerlendirmedeki en iyi yol oy olarak görülse de ben oy ile yapılan iyi-kötü, başarılı – başarısız değerlendirmesinin tek yeter şart olduğuna, tek doğru yol olduğuna inanmıyorum. Oy kullanmak ya da en çok oy alarak yönetim için seçilmek aslında başlangıç noktasıdır. Devamında ise toplum, insanlar, ülke ve insanlık için yapılması istenen ya da sayfalar dolusu manifestolarında bahsettikleri hedefler ve vaatler için nasıl ve ne şekilde çalıştıklarının da gözlenmesi ve gerektiğinde hemen yerinde müdahale edilerek doğruya yönlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Mühür kimdeyse Süleyman odur evet doğru. Ancak sultan Süleyman bile yanında büyüklenme padişahım senden büyük Allah var diyerek kendisine ayna tutacak birini bulunduruyordu. Acı gerçek şu artık hiçbir siyasetçi yanında böyle birini bulundurmuyor. Hatta genelde kendilerini pohpohlayan ve onları asla eleştirmeyen belki de sürekli övgüler yağdıran menfaatperest kişiler gün geçtikçe siyasetçilerin etrafında pervane oluyorlar. Aslında başlangıçta niyet halis vaatler söylemler gerçek olsa bile en sonunda gelinen nokta hemen her zaman hayal kırıklığı oluyor. Aynı hataları çokça tekrar edip farklı sonuçlar beklemek cidden ahmaklık olur. Artık yenilenme yeni bir şeyler yapma zamanı gelmedi mi? İyi kanunlar kurallar kötü siyasetçiler mi, yoksa kötü kanunlar kurallar iyi siyasetçiler mi ikileminde her zaman doğru seçenek kötü kurallar ama iyi siyasetçilerdir, çünkü kurallar kanunlar ne kadar kötü ya da yetersiz olursa olsun iyi siyasetçiler varsa doğru çıkış yolunu muhakkak bulacaklardır. Âmâ liyakatsiz, yetersiz, kötü siyasetçileriniz varsa kurallarınız, kanunlarınız ne kadar iyi olursa olsun sonuç her zaman kötü ve hayal kırıklığı olacaktır.

Eğer bile bile gücünüzün yettiğinden daha azını olmayı planlıyorsanız; sizi uyarırım, hayatınızın geri kalan kısmında mutsuz olacaksınız. Kendi yeteneklerinizden ve olanaklarınızdan kaçıyor olacaksınız.

Abraham Maslow