Sahiplenme, bir şeyi veya birini sahiplenme duygusudur. Sahiplenilen herhangi bir canlı veya cansız varlık olabilir. Kişi bir durumda kalıp ailesine veya sevdiği kişilere bir zarar gelince ya da onlar bir suçlama ile karşı karşıya kaldıklarında onları sahiplenme ve koruma ihtiyacı hisseder diyor wikipedia.

İnsanoğlu fıtratı gereği sahiplen duygusuna sahiptir. Hemen her şeyi sahiplenip kendimize mal ederiz. Bazen bu sahiplenme bencillik ya da kendine saklama seviyesine de gelebilir. Bazen de sahiplenmek, herkesin faydasına bir tavır takınmaktır. Hatta bazen sahiplenmek kendi çıkarlarında vazgeçip çoğunluğun, doğanın, insanlığın yararına olan bir davranış da olabilir. İşte yaşadığın şehri sahiplenmek de böyle bir tavırdır.

‘Doğduğun yer değil, doyduğun yer önemlidir’ sözü de şu an yaşadığın belki hep yaşayacağın, hatta artık çocuklarının da oralarda yaşayacağı bir şehri önemsemen, sahiplenmek gerektiğini özetleyen bir sözdür. Bir şehri sahiplenmek o şehrin hemşehrisi olmaktır herhalde. Artık kendini o şehre ait hissedip yaşadığın şehrin dertleri ile dertlenip, şehrin bugünü ve geleceği için çalışıp bildiğin doğruyu elinden geldiğince en iyi biçimde şehrin için yapmaktır.

İcra makamındaysan şehir için en iyi icraatları kendi şahsi menfaatlerini düşünmeden yapmak görevindir. Eğer icra makamında değilsen, ancak tavsiye edersin. Yada sivil toplum kuruluşlarında görev alıyorsan öncelikle şehrin için en iyi faaliyetleri yapmak için çalışırsın, üretirsin ya da öncü olursun. Şehrin için hayal kurar kurduğun hayallerin e güzellerini şehrinde gerçekleştirmek için çalışırsın. Yani her halükarda yaşadığın şehri sahiplenmek senin elindedir. Öyle ya da böyle elinden gelen şeyleri en iyi biçimde yaparsın.

Hepimiz bu şehirde yaşıyoruz ve güncel olarak şehrin sorunları ile  karşı karşıyayız. Üstelik bu şehir ne kadar güzel ve yaşanılabilir bir şehir olursa bizlerde o kadar mutlu ve müreffeh bir ortamda mutlu mesut yaşar gideriz. Tüm şehri kucaklayıp bu şehir için neler yapabilirim diye herkes kendine sormalı bir kez. Şehrin sorunlarını bilmeli, çözümler için kafa yormalı belki projeleri de olmalı.

Herkes kendi yetenekleri ve yeterlilikleri çerçevesinde görev alıp hatta görev bilip şehri için çalışmalı. Sadece bu şehirde yaşıyor olmanın verdiği sorumluluğumuza binaen şehre katkı sağlamalıdır.

Biliyorum belki çokça kez söyledim ve yine söylüyorum, maalesef Yalova’nın sahibi yok. Şehrin sahipsizliği her konuda kendini gösteriyor. Şehirleşme yapılaşmasında, şehrin gelişiminde, sanayisinde, ticaretinde hemen her yerde birden çok tercih hatta birbirine köstek olan projeler, tercihler gün geçtikçe artıyor.

Yalova orkestrası başında bir şefi olmadan her müzisyenin kendi başına bildiği müziği çaldığı ve ‘benimkisi en güzel müziktir’ dediği bir konser veriyor ve bu orkestradan dayanılmaz kötü sesler çıkıyor.

Sahibi olmayan bir şehirde yaşamakta gerçekten çok zor ve karmaşık bir yaşam tarzı içindeyiz. Çünkü gelecek nedir ne olacak, nasıl olmalı, kimsenin ne fikri var ne de zikri. Üstelik çok yakında seçim sathı-mahalline girilecek ve daha önce de gördüğümüz şu koltuk kapmaca oynanacak. Yani iki ileri bir geri devam edecek her şey.

Başarının gerçek ölçüsü nelere sahip olduğun değil; nelerden vazgeçebildiğindir. J. Brown