17 Ağustos Marmara Depreminin üzerinden tam 25 yıl geçti. Gazetecilik mesleğinin daha 4. yılında, Yalova Manşet Gazetesi’nin ise 21. sayısının baskısı öncesi gazetenin tasarımını kız kardeşim Mihriban Polat (Atilla), montajını ise ben ışıklı masada yaparken yaşadık o korkunç sarsıntıyı...

 

Süleymanbey Mahallesi Arabacılar Sokakta 4 katlı binanın en üst katında 16 Ağustos’u 17 Ağustos’a bağlayan gecede, saatler 03:02’yi gösterirken 7.4 şiddetinde yüzyılın en büyük deprem felaketini yaşadık...  

Birbirimize sarılarak Dualar okurken, diğer taraftan binanın nereye doğru çökeceğine odaklanıp, aynı zamanda kız kardeşime, ‘Şimdi geçer’ şeklinde moral de vermeyi ihmal etmiyordum o an...

Elektriklerin kesilmesi ise yaşadığımız dehşet bir kat daha artarken, sağa sola savrulan dolaplar, yerlere savrulan kitap ve klasörlerin arasında çaresizce bitmeyen ve hayatımızın en uzun süren dakika ve saniyeleri...

Çok şükür durmuştu zelzele...

Ofis kapkaranlıktı, adım atarken ayağınıza takılan onlarca öte beri vardı her tarafta...  

Mutfaktaki ocaktan tutuşturduğum kağıt parçasıyla kendimizi 4. kattan aşağıya nasıl indirdim, bilmiyorum...

O darmadağın ofisten çıkarken, fotoğraf makinamı (hayatım en önemli parçasını) nasıl bulup da kendimle beraber aşağıya indirdiğimi de inanın hatırlamıyorum.

Arabacılar sokakta insanların feryat figan bağrışmalarının yanında, hayatımda hiç görmediğim bir şekilde insanların sağa sola koşuşturduklarına tanık oldum.

Kız kardeşim ile İstanbul caddesinde ikamet eden en büyük kız kardeşim, dünyaya yeni gelen yeğenim ve eniştemin yaşadığı Kasap Sokağa doğru hızlı adamlarla ilerlerken, İstanbul Caddesinde Sultan Fırın’ın yerle bir olduğunu görmüştük...  

Trafiğin durma noktasına geldiği, insanların büyük bir telaş ile koşuşturmaları halen ilk gün ki gibi gözlerimin önünde.

Kasap Sokağın köşesindeki 5 katlı binanın 3. katında ikamet eden kız kardeşimin oturduğu binanın hasarsız olduğunu görünce, büyük bir oh çekip rotamızı ikamet ettiğimiz Kazım Karabekir Mahallesine çevirdik.

Fatih Caddesinin başlangıcında herhangi bir yıkımla karşılaşmadık ama, köprüden sonrası tam bir felaketti. Köprünün sağındaki 5 katlı bina zor ayakta dururken, Zambak sokağın köşesindeki bina yerle bir olmuş, bir de enkazda yangın vardı.

Mithatpaşa Sokağının başındaki bina çökmüş, gücük altında kalanlar güç-kuvvet ile enkazdan çıkarılıyorlardı.

Taş Sokak girişindeki bina da yerle bir olmuş, bir anne kucağında bebeğine sarılmış, ’Bebeğim öldü, Bebeğim öldü’ şeklinde ağıt yakarken, hiç kimse tarafından fark edilemiyordu bile...

Zambak Sokağı köşesindeki binanın enkazının yanında, yardım çığlıkları atan tanıdık bir öğretmen arkadaşımın, ‘Ayhan yardım et. Enkazda çocuklarım, eşim var. Ne olur’ şeklindeki feryadı kulaklarımda çınlarken, hiçbir şey yapamamanın çaresizliği ile gözlerimizden yaşlar akıyordu.

Bir taraftan bir film sahnesi gibi yaşadığımız kabus dolu manzara, diğer taraftan kendi evimize bir an önce gitme telaşesi içinde koşar adımlarla hedefe varma isteği... 

Zafer Sitesine gelmeden, şu an süpermarket olarak hizmet veren Tarım Kooperatifi AVM karşısında yıkılan binadan gelen sese koşup, şok içinde olan orta yaşlarda bir kadını kendi ellerimle enkazdan çıkarırken yaşadığım o büyük mutluluk...

Bir tarafta, korku, diğer tarafta dehşet, bir başka duygu ise hayat kurtarmanın yaşattığı mutluluk...  

Eve vardığımızda tüm sokak sakinleri ve aile bireylerimizin yaşadıkları korku, endişe ve üzüntü kelimelerle anlatılamazdı.

Sık sık yaşanan artçılarla tekrarlanan o korku anları hala hafızalarımızda.

Evimizin sağlam, aile bireylerinin de sağlıklı olduklarını görünce, fotoğraf makinamı yanıma alarak, Bahçelievler, Rüstempaşa, Fevziçakmak Mahallerinde yıkılan binaların fotoğraflarını çektim saatlerce...

Gün ağrırken Spor Caddesi üzerinden eski Yalova Devlet Hastanesine doğru yönelirken, Yalova Lisesi karşısında yerle bir olmuş olan binanın enkazından gelen yardım seslerine koşup, 14 yaşlarında bir kız çocuğu ile annesinin sıkışan bedenlerini dakikalarca süren uğraştan sonra enkazdan çıkarmayı başardım.

Hastane bahçesine geldiğimde ise, yüzlerce yaralının bahçede tedavilerinin yapılmaya çalışıldığına tanık olurken, durumu ağır olan depremzedelerin stadyumdan kalkan helikopterler ile çevre hastanelere götürüldüklerine de tanık oldum.

17 Ağustos büyük bir felaketti. Binlerce vatandaşımız hakkın rahmetine kavuştu. Binlercesi sakat kaldı. Öksüz ve yetim kalanlar ise hiç de az değildi...

Ölenlere Allahtan rahmet, yaralılara sağlık diliyorum

Mevlam böylesi bir kıyameti bir daha yaşatmasın...