İşi hak edene verin, emaneti ehline verelim, hak edene hak ettiği makamı verelim gibi ciddi erdemli önemli geleneklerimiz kurallarımız vardı eskiden. Şimdilerde hayal oldu hepsi, güzel anılarda mı kaldı yoksa? Sadece işi hak edene vermek değil mesele aynı zamanda aldığın işi hakkı ile doğru dürüst yapmak sorumluğu üzerine alarak görevlerini yerine getirmek te erdemdir. Nedir işin hakkını vermek? Neden önemlidir bir işi hakkı ile yapmak? İşi hakkı ile yapmanın kriterleri nelerdir? Evet işi hakkıyla yapmak lazım, hakkını vermelisiniz ne iş yaparsanız yapın. Üstelik bu hiç de zor bir şey değildir sadece birkaç şeye dikkat etmeniz yetecektir.
Önce yapacağınız işi sevmeniz lazım, sonra saygı duymanız lazım, sonrasında işin hem size hem insanlığa kazandıracaklarına inanmanız lazım, yaptığınız işe sarılarak en kutsal, en güzel işi yapıyor olduğunuzu bilerek çalışmanız, çalışırken de nasıl daha güzel yaparım diye düşünmeniz ve işinizi daha güzel yapabileceğiniz yollar-çareler aramalısınız. İşte bunları yaparsanız işinizi hakkı ile yapmış olursunuz. Dünyada görüp göreceğiniz tüm başarı hikayelerinin ardında işin hakkını vermek için gösterilmiş emek, prensip ve saygı vardır. Hiç bir laubali – nemelazımcılık yada mış gibi çalışmanın sonucu başarı olmamıştır. Başarılı insanlar ve toplumlarda her birey işin hakkını vermiştir yada vermek için elinden gelen – gücü yeten çabayı içtenlik ve samimiyet ile göstermiştir.
Ne iş yaparsan yap hakkını vereceksin. Mühendis isen hakkını vermelisin en iyi mühendis sen olmalısın. Bahçıvan isen herkes senin çiçeklerinin en güzel olduğunu konuşmalı, çöp topluyorsan etrafın bu kadar temiz olmasının sebebinin sen olduğunu insanlar bilmeli, bir şehri yöneten isen hemşerilerin güzel – mutlu bir şehirde sen yönetici olduğun için yaşadıklarına kanaat getirmeliler. Bu şehrin milletvekili sen isen şehre gelen-giden tüm yatırımların, hizmetlerin sebebinin sen olduğuna inanmalı insanlar, üstelik sırf sen olduğun için içlerindeki dertlerini dökebilmeliler.
Hayatın hangi noktasında hangi pozisyonda olursan ol, yaptığın işin bulunduğun konumum hakkını ver ki, sırf sen bunu yaptığın için insanlar o işin farkına varsınlar ve sırf sen olduğun için o işi o kadar güzel hakkıyla yaptığın için o mesleğe saygı dursunlar. Yaptığın işi öyle bir hakkını vererek yap ki sen sırf o işi yaptığın için bir FARK gelsin. O iş seninle daha güzel bir hale gelsin.
Eğmeden bükmeden, savsaklamadan yap işini – görevini sadece kendine değil tüm çevrene hatta tüm insanlığa bir şeyler katabilirsin belki. Zamanın sen istesen de istemesen de geçtiğini ve bir daha geri döndürülemeyeceğini bil.
Bil ki keşkeler ve pişmanlıklar ahmak insanların mazeretleridir. Bil ki bu gün dünyada gördüğün tüm gelişmeler, güzellikler ve iyi şeyler (Hatta kötü şeyler bile çünkü en kötülerde işlerini hakkıyla yapan kötülerdir.) işlerinin hakkını veren kişilerin bize bıraktıklarıdır.
Birde işin hakkıyla yapılıp yapılmadığına kim karar verecek; hayatın her yerinde hepimiz sorumluluk sahibi olmak için, yönetici olmak için bize sözler veren, vaatler verenlerin enselerinde olmalıyız. Onlar sözlerini vaatlerini tutuyorlar mı, istedikleri KOLTUKLARI hakkı ile doldurabiliyorlar mı diye bakmalıyız. Hatta ve hatta elimizden geleni de ardımıza koymamalıyız. Hem onlara yardım etmeli hem de onları denetlediğimizi hissettirmeliyiz.
Geldiğimiz son durumda ciddi olarak liyakatli kişilere ihtiyacımızın olduğu apaçık ortaya çıktı. Hatta torpil yapıp makam mevki verdikleri kişilerin işleri doğru yapamamasından dolayı, torpilci makamında oturanlar bile rahatsız artık benden senden değil de şu işleri kim çözer onu bulalım durumuna geldik. Binyılların medeniyeti içinde süzülmüş bir toplumda yarın yurtdışından ithal liyakatli yönetici ithal etmek zorunda kalmamak için yapmamız gereken titreyip aslımıza dönmemizdir.
Liyakatli kimselerin hükmettiği yerde, herkes seve seve itaat eder. Latin Özdeyişi