1800’lü yıllardan beri atalarım bu topraklarda, Yalova da yaşamış olmasına rağmen, ben eni boyu 11 senedir, 2012 yılı haziran ayından beri Yalova da ikamet ediyorum. 2013 yılında Şirket kurup Mimarlık mesleğimi Yalova da sürdürme kararı aldığımda, buranın geleceğinin 2-3 katı geçmeyen müstakil evlerden oluşan bir minimalist sevimli bir kasaba olacağına çok inandırmıştım kendimi. Tüm ön hazırlığımı da villalar ve müstakiller üzerine yapmıştım.

Bölgede sadece villa projeleri ile uğraşan mimar olmaktı gayem. Oysa ben bir masum köylü, rant nedir bilmiyormuşum. Deniz kenarına birinci parsellere 4 kat imar vermelerini hiç düşünmemiştim. Deniz kenarları bir iki kat, geri parsellere gidildikçe kat artışları olsaydı keşke. Şehrin gerilerinde yaşayan insanlarda denizin maviliğinden, rüzgarıyla pencerelerine vuracak deniz kokusundan mahrum olmayabilirlerdi.

Kasabamı çirkinleştirmek için ellerinden geleni yaptılar. Her biriniz bir konutta yaşıyorsunuz. Bu konutlarında var olmaları, bir süreç ile gerçekleşiyor. Çekme mesafeleri. Yoldan beş metre, komşulardan üçer metre. Sonra evinizin tabanını koyuyor yapınızı tırmandırıyorsunuz gökyüzüne. Sonra adamın biri çıkıyor, sizin bu komşu parselden veya yoldan çektiğiniz beş metre üzerine dükkanını sıkıştırmaya çalışıyor. Bunun illegal ve yanlış olduğunu biliyor musunuz? Bu duruma hiç itiraz etmeyi düşünmediniz mi?  Bu video ve yazıdan sonra düşünmeniz gerektiğine kendiniz de ikna olacaksınız. Bu videoyu izlemenizi tavsiye ediyorum.

 https://www.youtube.com/watch?v=gZpDh443K9Q

Binalarınızın çekme mesafelerinle oynayıp iç duvarlarını yok eden cahil insanlar yüzünden canlarınız tehlike altındadır. Binaların zemin katlarda ki duvarlarını kaldırıp metrekare genişleten arkadaşlar, yumuşak kat oluşturan arkadaşlar canınızı hiçe sayıyor olabilirler. Lütfen evinizin alt katlarında bulunan dükkanların nizami ölçülerde olup olmadığını çıkmalarını bina çekme alanların kapatılıp kapatılmadığını kontrol etmenizi şiddetle tavsiye ediyorum. 1999 yılı depreminde ailem Yalova İlyas köyündeydi. Ben Londra’da eğitim için bulunuyordum. Depremden bir kaç gün sonra ancak kendilerinden haber alabilmiştim. Çok yıpratıcı bir durumdu. Sevdiklerinizi ailenizi bir gıdım düşünüyorsanız şehrinizde olup biten aykırılıklara lütfen ses verin geç olmadan. Bu haftayı 1999 yılında yazmış olduğum Deprem şiirim ile bitireyim istedim. 1999’u unuttuysanız hatırlatayım. Balık hafızalı olmayı bırakalım artık. Duyarlı olalım.

KADERMİŞ

 Gördün mü bak, Toprak bile dayanamadı. Yarıldı,

 Göçtü, kaybetti Binlerce insanı,

 Kiminin evini aldı, Kimisinin evladını

 İnsanları çadırlara Barakalara mahkûm etti

Soğuklar başladı, Önce rüzgâr, sonra yağmur Ardından kar başladı,

 İnsanlar çadırlarda Sırtlarında bir iki yetmiyor Üç dört battaniye

 Bu da yetmiyor Ölümler başlıyor

Soğuktan korunmak için

Derme çatma evlerde Sobalar yanıyor

 Dikkatsizliği yaratmak için Kader tüm oyunları Oynuyor

Hiçbir şey yetmiyormuş gibi Yangınlar çıkıyor

 Canlar gidiyor yine

 İnsanlar acı çekiyor.

 Evlerini eşyalarını Taşın toprağın altına bırakıyor

 İnançları, sevgileri, her şeyleri Toprağın altında kalıyor

Kader yine son oyununu oynuyor

 Her adımımızı kadere bağladık

 Temeli az açtık Kadermiş,

 Demiri, kumu, çaldık

Kaderde yazılıymış

 Hepsi bitti, kontrol etmedik

 Onay vermek için Hediyeler aldık

Onay almak için Rüşvetler verdik

Rüşvetin adı mutluluk, Sevgi oldu.

 Kan, can, vatan oldu

Ne oldu ders aldık mı?

Neden canımız yanmadan

 Doğruyu bulamıyoruz Değişiyor mu?

 Hayır,

Bir başka yerde Başka zamanda

Canlar bitmeye devam ediyor

25 Ağustos1999 Londra