Yılmaz Hoca yıllar önce Anadolu’nun sevgiye ve bilgiye susamış bir köyünde silahların gölgesinde göreve başlar. YİBO’lar genellikle fakir ve yetim çocukların ailelerinin eğitim gördüğü kurumlardı. Yılmaz Öğretmen, terörün kıskacında hayatlarını sürdürmeye çalışan bu köyde her geçen gün öğrencilerini yakından tanımaya çalışıyor ve elinden geldiğince onlara yardım etmeye çalışıyordu.
Aradan günle haftalar geçer. Her gün okul bahçesinin bir köşesine tek başına oturan bir öğrenci Yılmaz Öğretmenin dikkatini çeker. Yanına oturur.
-Biraz konuşabilir miyiz Nezih, diye söze başladı Yılmaz öğretmen. Birkaç dakika sonra koyu bir sohbet başlar aralarında.
30 yıl önceki Doğu Anadolu’nun zor şartlarında yaşamın çaresizliğine kendini kaptıran çocuk başladı bir bir anlatmaya.
-Biz altı kardeşiz öğretmenim. Babam yıllar önce gitti. Öldü mü, kaldı mı bilmiyoruz. Bir de abim vardı. O da dört yıl önce çekip gitti haber vermeden. Ondan da hiçbir haber yok öğretmenim. O gün bugün annem karnımızı doyurmak için mücadele veriyor. Dedim ya öğretmenim buralarda hayat zor. Terör bir taraftan, açlık bir taraftan…
Nezih konuşurken zaman durdu adeta. Nezih’in cümleleri artık Yılmaz Öğretmenin kulaklarında sessiz bir çığlık gibi yankılanmaya başladı. Nezih’in ise boğazında düğümlenen sözcükler elmacık kemiklerinden gözyaşı olarak toprağa düşmeye başladı.
Çaresizliğin bile çaresiz kaldığı bu coğrafyadaki hayat hikayesi Yılmaz Öğretmeni derinden etkiledi.
Hafta sonu Yılmaz Hoca Nezih ile birlikte ailesini ziyarete gider. Gördüğü manzara karşısında donar kalır. Bir tarafta terör, bir tarafta yokluk, bir tarafta babasızlık.
YİBO’lar devletin tüm imkanları ile destek verdiği eğitim kurumları idi. O günden sonra Yılmaz Hoca Nezih’in ailesini hiç yalnız bırakmadı. Her hafta sonu okulun ambarından Nezih’in ailesinin bütün ihtiyaçlarını karşıladı.
Nezih ve ailesinin evine bahar gelmişti. Artık karınları doyuyor geleceğe daha da umutla bakıyorlardı. Yılmaz hoca ile geçen yıllarda diğer öğretmenlerin de desteği ile Nezih, başarılı bir öğrenci olur.
Aradan yıllar geçer. Yılmaz öğretmen ailesi ile birlikte memleketi Kars’ta bir parkta oturmaktadır. Uzun boylu, yakışıklı, esmer tenli genç bir adam karşıdan sürekli Yılmaz Hoca ve ailesini gözetmektedir. Ailesi rahatsız olur ve durumu Yılmaz Öğretmene bildirirler. Bu sırada genç adam yüzündeki tebessümle Yılmaz öğretmene yaklaşır. Öğretmen ayağa kalkar. Genç adam.
-Öğretmenim ben Nezih, YİBO’dan öğrenciniz Nezih, diyerek öğretmenin elini öper ve ona sımsıkı sarılır. Nezih Öğretmeni’nin gözlerinin içine bakarak ona,
-Siz var ya öğretmenim. Siz o gün bana dokunmasaydınız, o gün benimle konuşmasaydınız birkaç gün sonra ben dağa çıkacaktım. Babamdan ve abimden haber yok. Ben ise sayenizde polis oldum öğretmenim. Annemi ve kardeşlerimi yanıma aldım. Onlarla birlikte sizin sayenizde kendimize sımsıcak bir yuva kurduk. Her şeyimi size borçluyum öğretmenim.
Sohbet eski günleri dillere döker tek tek. Yılmaz Öğretmen bir çocuğun hayat hikayesini karanlıktan aydınlığa çevirmenin gururunu yaşar ailesi ile birlikte. Anadolu’nun uçsuz bucaksız bozkırlarında yoksuzlukla ve karanlıkla mücadele eden bütün öğretmen arkadaşlarıma selam olsun. Siz şimdi Yılmaz Öğretmeni merak ediyorsunuz. Yılmaz Öğretmen yanımızda, yanı başımızda. Halen Orgeneral Risalet Demircioğlu Ortaokulunun müdürlüğünü yapmaya devam ediyor.