Yüce Rabbim insanı et ve kemiğin dışında ona asıl kimliğini veren birçok duyguyla birlikte yaratmış.
Ailemiz, yetiştiğimiz coğrafyanın kültürel yapısı ve hayat yolculuğunda karşılaştığımız olaylar bu duyguları günlük hayatımızda yansıtmanın bir aynası olmuştur.
Önce ailede başlayan karakter gelişimimiz, eğitim hayatımızın ilk yıllarında büyük bir oranla tamamlanmaktadır.
Ailemizde başlayan hayat yolculuğumuzda ilk deneyimlerimizi aile içi ilişkileri yaşayarak öğreniyoruz.
Sevginin, saygının, paylaşmanın, eşitliğin, hoşgörünün, adaletin hâkim olduğu bir ailede dünyaya gözlerinizi açtıysanız sizi büyük bir ihtimalle çok mutlu bir hayat beklemektedir.
Nefret dilinin hâkim olduğu, eşitliğin olmadığı, sevgi ve saygıya yer verilmeyen ailede dünyaya geldiyseniz sizi çok zor ve mutsuz bir hayat bekliyor demektir.
Kavganın, kabalığın, saygısızlığın, eşitsizliğin hüküm sürdüğü bir aile yetişen bir çocuk kız ve ya kız ya da erkek olmanın şans ya da şansızlığı ile birçok yanlışı hayatına doğru olarak kodlayarak bir ömrü bu yanlış doğrularla birlikte sürdürmeye çalışıyor.
Yunus’un ‘’Yaratılanı severim yaratandan ötürü.’’ sözü bir cümle gibi algılansa da bu sözden hayat yolculuğumuzun tamamını içine alan kocaman bir roman çıkartabiliriz.
Bilgi noksanlığını eğitimle çok rahat bir şekilde giderebiliyorsunuz. Ancak kimliğinizin oluştuğu çocukluk yıllarında ailenizden size kodlanan nefret duygularının yerini sevgiyle doldurmak bazen bir ömür boyu mümkün olmayabiliyor.
Siyasetçisinden bürokratına, köylüsünden kentlisine, zengininden fakirine, tüm bireyler aslında ailesinin birer aynasıdır.
Seven insan mutlu insandır, kendisini ve çevresini mutlu eden insandır. Sevgi ile yoğrulmuş insanın amacı ne makam ne de servet sahibi olmaktır. Onun asıl amacı hayatını mutlu bir şekilde tamamlamaktır.
Rabbim hepimize hayatını sevgi ile yaşayarak hem kendini hem de çevresini mutlu eden ve bu dünyada hoş bir seda bırakarak göç eden kullarından eylesin.
Nazmi KARAHASANOĞLU