155 yıllık bir organizasyon. 1868 yılında “Osmanlı Yaralı ve Hasta Askerlere Yardım Cemiyeti” adıyla kurulup, taraf gözetmeksizin yaralı askerlere tıbbi yardım sağlayan bir kurum. İsmi ve ünvanı kurulduğundan bu yana birkaç defa değişse de en son Atatürk’ün isim babalığı ile bugünkü adını alan Kızılay Derneği.

Kızılay bugün kendini; “İyiliğin gücüyle insanın ve toplumun onurunu korumak, dirençliliğini arttırmak ve ızdırabını dindirmek için çalışmak.” misyonuyla ve “Herkes için esenlik ve güvenli yaşam.” vizyonu ile tarif edip, çalışmalarına devam ediyor.

Dernek aslında yıllar önce; rutin çalışmalarında sınırlı ihtiyaçlara karşılık verebilirken, küçük ölçekli afetlerde dağıttığı çadır ve battaniyelerle, kan merkezleri vasıtasıyla yürüttüğü çalışmalarla çok da göze batmıyor ve işini yapıyor gözüküyordu. Aslında geçmiş dönemlerde de siyasilerin arpalığı durumundaydı. Kızılay çok sayıda skandalla da gündemden hiç düşmedi. Hatırlayanlar olacaktır. Dernek daha önce de para ile kefen satışı, ücreti mukabilinde defin hizmeti vermesi. Kan merkezinden aldıkları kan ile AIDS hastalığına yakalanan insanlar. Alakasız şehirlerde, ihtiyaç olmayan hizmet binalarının yapılması. Genel başkanın lüks makam odası gibi birçok konu ile gündemi meşgul etmişti.

Kızılay Genel Başkanı Kemal Demir, Süleyman Demirel’in has adamıydı. Demirel tüm yurtdışı gezilerinde Kızılay Genel Başkanı Kemal Demir’i yanından ayırmazdı. Demirel 1992 yılında başbakan iken, Kızılay’ı Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterdi. Tabi seçilemeyince bu sefer Kızılay’ı; Azerbaycan, Bosna, Somali, Türk Cumhuriyetleri ve çok sayıdaki diğer ülkede yaptığı hizmetleri örnek göstererek, Atatürk Uluslararası Barış Ödülü'ne aday gösterdi. Has evladı dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in başkanlığını yaptığı kurul, ödüle Kızılay’ı layık gördü.

Ama büyü, 1999 Büyük Marmara Depremi’nde bozuldu. Kızılay’ın böyle bir afete hiç hazırlıklı olmadığı tokat gibi yüzüne çarptı. Depolarda çürümüş 100 yıllık pazarcı şemsiyesi formatındaki, köhne ve az sayıdaki çadır milletin önüne konulunca kıyamet koptu. Yetersiz ve eğitimsiz personel afet karşısında abandone oldu. Usta televizyoncu Uğur Dündar’ın Kızılay depolarından aktardığı utanç görüntüleri, bugün bile birçok vatandaş gibi benim de hafızamda tazeliğini koruyor. O dönemde Kızılay Genel Başkanı olan 78 yaşındaki Kemal Demir çokça tartışıldı. Kızılay artık tüm partilerin hedef tahtasında idi. Yine hatırlanacaktır; TBMM’de temsil edilen 5 parti deprem karşısındaki vahamet sonrasında, hep birlikte Kızılay için soru önergesi verdi. Deprem felaketi sonrasında müdahalesi tartışılan ve önlemleri yetersiz bulunan Kızılay, mecliste grubu bulunan tüm partilerin eleştirilerinin hedefi oldu.

İlk imzayı ANAP İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın’ın attığı önergede bakın neler söyleniyor: “17 Ağustos'ta Kocaeli, Adapazarı, Yalova, Eskişehir, Bolu, İstanbul merkez ve ilçelerinde meydana gelen 7.4 büyüklüğündeki deprem sonrasında Kızılay tarafından alınması gereken önlemlerle yardımları zamanında ve yeterince yapamadığı, stoklarında mevcut çadırların günün koşullarına göre ihtiyacı karşılamadığı, çok eski ve yağmur geçirdiği gerek afetzedeler ve gerek basınımız tarafından ciddi eleştiri konusu yapılmıştır. Kızılay'ın çadır dışındaki diğer yardımlar konusunda da hazırlıksız olduğu görülmüştür. Asıl amacı afetzedelere yardımda öncü olan Kızılay'ın modern dünyanın yakaladığı hizmet standardını neden yakalayamadığı yaşanan bu tarihi deprem sonucunda kamuoyunun dikkatlerini üzerinde toplamıştır. Kızılay'ın deprem bölgesindeki afetzedelere verdiği çadırların, yardım gönderen diğer ülkelerin çadırlarıyla mukayese edildiğinde aradaki farkın çağdaşlık boyutları Türk milletini utandırmıştır ve Kızılay'a olan gönül bağının zedelenmesine neden olmuştur.”

Görüyor musunuz eleştirinin dozunu?

Kızılay’ın milletçe bizi utandırdığı meclis kayıtlarına geçmiş.

Peki dün Kızılay böyleydi de şimdi ne durumda?

Milletimizin kara gün dostu Kızılay artık daha göz doldurur bir hale geldi mi?

Muhakkak hizmet kalitesindeki çıta yükseltilmiştir. Kızılay düne göre daha organize ve niteliklidir. Binlerce gönüllüsü ve çalışanı ile etkin olarak çalışmalarını sürdürmektedir.

Gerçi AFAD’ın kurulması sonrası biraz geri planda kalmıştır.

Ama Kızılay’ın bir dernek olduğu, devlet desteği görmesine karşın devlet kurumu olmadığı unutulmamalıdır.

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmamak adına meraklılarına; Kızılay’ın internet sitesini incelemelerini, burada tüzüğü ve bağımsız denetim raporlarını da okumalarını tavsiye ederim.

Bugün Kızılay için yine çok sayıda iddia var gündemde.

Kızılay’ın bağışlanan çadırları, elindeki gıda konservelerini, bağışlanan ikinci el elbiseleri bile sattığı belgeleri ile kanıtlandı.

Özellikle çadır satışı meselesini irdelemek istiyorum.

İddialara üzerine Kızılay Genel Başkanı Kerem Kınık önce; “Olaydan haberim yoktu.” dedi.

Olabilir. Neden?

Çünkü Kızılay kendine gelir elde etmek adına şirketler kurarak çalışmaları için bütçe oluşturuyor. Her birinin kendi yönetimi var. Kızılay sitesini incelerseniz, çok büyük bir organizasyonel yapı ile karşılaşıyorsunuz.

Ama yüzyılın faciasının meydana geldiği bu dönemde, bir genel başkanın her şeyden, hele hele çadır gibi hayati bir konudan haberi olması gerekirdi diye düşünüyorum.

Sesler yükselince bu defa başkan; katıldığı bir televizyon programında “Arkadaşlar inisiyatifte bulunmuşlar ama ben eleştirdim” ifadelerini kullandı.

En sonunda ise “Ahbap Derneği ve Türk Kızılay iş birliği ahlaki, akılcı ve yasaldır. Aksini iddia eden ise ya meseleyi anlamamış ya da kötü niyetlidir.” Şeklinde konuştu.

Yapılan iş kanuni olabilir, Kızılay’ın gelir elde etmesi açısından karlı ve akılcı da olabilir. Ama vicdani midir? diye sormak gerekir. Satıştan elbette birilerinin cebine para girmedi. Maliyetine de satış yapılmış olabilir. Elde edilen kazanç ile yeni çadır da üretilebilir.

Yahu kardeşim!

Vatandaş soğukta tir tir titrerken bir düşünün; o çadırın özellikle küçük çocuklu bir ailenin, o ortamda ve şartlarda, sınırlı da olsa hayat konforlarını ne kadar yükselteceği ortadayken ne demeye bu çadırları depoda bekletiyorsun?

Elin 102 ülkesi yardım teklifinde bulunmuş, 88 tanesi yardıma gelmiş, onlarcası konteyner ve çadır göndermiş. Sen elindeki çadırı afet bölgesine göndermiyorsun. Üstelik bunu bir de para ile satıyorsun?

Eleştireni de kötü niyetli olmakla itham ediyorsun?

Pes doğrusu!

Bu suç bastırmaktır. Bu yapılanı eleştiren olsa olsa anca “vicdanlı” olur.

İstifa belki bu dönemde hizmetleri aksatır, koordinasyonu ve insicamı bozar ama kamuoyundan bir özür dilenmesi gerekirdi diye düşünüyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bile, devletin tüm imkanları seferber edilse de ilk üç gün yeterli performansın gösterilemediğini söyledi ve helallik istedi.

Kabul edin kardeşim. Hatayı kabul etmek de erdemdir. Bu iş olmadı. Yakışmadı.

Siz belki utanıp özür dilemediniz ama daha önce meclis tutanaklarına girdiği gibi bu defa da milleti utandırdınız.

Kalın sağlıcakla…