Yağışların ani ve yoğun olarak yaşandığı, hatta maalesef ölümlere neden olan sellerle karşılaştığımız zaman dilimindeyiz. Küresel iklim değişikliği yaşamımızın pek çok alanında etkisini gösteriyor. Mevsimler adeta iç içe geçmiş durumda. Kışın kavurucu sıcaklar, yazın yağmur ve mevsim normalleri altında ısı. Nasıl giyineceğimizi şaşırdık adeta. Dört mevsimi bir arada yaşadığımı bu günler oldukça zorlu geçiyor.
Doğal olarak mevsim geçişleri ortadan kalktı, yaz ve kışı birlikte yaşıyoruz. Küresel iklim değişikliği yağış rejiminin de değişmesine neden oldu. Anlık ve kuvvetli yağışlar, taşkınlar, seller gündemimizde. Tarım alanları, yerleşim yerleri, altyapı zarar görür hale geldi. Yıllık maliyeti 100 milyon dolara varan maddi kayıplarımız söz konusu. Hatta ölümler Bursa gibi mega kentlerde olabiliyorsa konu üzerinde derinlemesine analiz yapılması gerekliliği kendisini gösteriyor. Daha kırsal alanlarda ise dere kenarları ve dere yatakları üzerindeki yerleşim alanları her yağışta zarar görür halde. Karadeniz bölgesinde dere üzerine yarısını, kalan yarısını da toprak üzerine apartman diken vatandaşımıza söylenecek kelime bulamıyorum. O vatandaşımızdan önce yerel yönetimlerin imar ile ilgili teknik sorumlularına söylenecek iki çift lafım olacak elbette. Vatandaş kendi bakış açısı ile menfaati gibi gördüğü konuda gereğini yaparken diğer tarafta teknik ve bilimsel hatta yasal görevi gereği neden böyle örneklere yerel yönetimler izin verir, göz yumar? Sonrasında oluşan topyekün zararın sorumluluğu vatandaşta değil bu yetkili ve etkililerdedir.
Değişen yağış rejimi karşısında yapılacak çok şey var. Ama öncelikle yapılması gerekenlere taviz verilmemelidir. Dere yataklarının ve rögarların, yağmur suyu kanallarının yeterli oranda oluşu, temizliği, suyun akışının engelleyici unsurların ortadan kaldırılması gibi pek çok mikro bazda üzerinde durulması gereken konu var. Makro planda taşkın haritaları, tahminleri, taşkın havza ve iklim parametrelerinin güncellenmesi, taşkın önleyici yapılar, koruma projeleri, stratejik politika ve uygulamalar, dere yataklarının ıslahı, eğimli arazilerin ağaçlandırılması, drenaj planlama ve uygulamaları, erken uyarı sistemleri, akarsu yataklarının doğal akış dengesinin korunması, denizle birleşim yerlerinin temiz ve açık tutulması, taşkın sularının kısa zamanda deşarj edilmesi başlıklarında yapılması gereken işlemleri sıralayabiliriz. Her yerleşim yerine göre değişecek ölçekte ve maliyette olan bu çalışmalar önümüzdeki yılların belirleyicisi olacaktır.
Her kurumun ama en öncelikli yerel yönetimlerin değişen yağış rejimi ve ani oluşan yağmurun metrekareye düşeceği miktarlardaki olağanüstü artışları öngörüp altyapının yenilenmesi ve yağmur sularının bertaraf edilmesi için mevcut durumun değerlendirilmesi ve revize edilmesi gerekliliğini dikkatlerinize sunmak istiyorum. Her şeyden önce insan sağlığı, sonrasında maddi kayıplar ve tarımsal alanların karşı karşıya olduğu riskler öncelikle ve ivedilikle seferberlik içerisinde ele alınmalı diye düşünüyorum. Suyun akıp gitmesi kadar zoruma giden bir konu yok. Yağmur sularının sulama amaçlı kullanımı üzerinde kafa yorulmalıdır. ”Yeşil Çatı” uygulamalarının artması gerekiyor. Çatılarımız toprakla buluşturup sebze meyve yetiştirmek hem bireysel olarak hobi bahçemiz ile sağlıklı yaşamanın, sevdiğimiz bir iş yapmanın mutluluğunu verecektir, hem de yağmur sularının sokaklara giden kısmında azalışa neden olacaktır. Elbette kentlerimizdeki yeşil alanların çok olması önem arz etmekte. Beton ve asfalt kıskacında doğa ne yapsın? Yağmur ne yapsın?
Özetlersek artık farklı parametreler ile altyapı ve yağmur suları değerlendirilmeli ve buna göre tekrar değerlendirilerek fiziki iyileştirme yapılmalıdır. Yoksa her yağmur yağdığında oluşan zararlar geri dönülemez riskleri ve kayıplara neden olacaktır. Peyzaj ve süslü kentler yerine altyapısı iyi olan kentler olmalıdır. Yağmur suyunu toprak ile deniz ile kısa zamanda buluşturamayan kentlerin kayıpları her geçen yıl artmasına dur demeliyiz. Şimdiye kadar yapılan her şeyin tekrar güncellenmesi ve sorgulanması gibi radikal söylem ayakları yere basan bir söylemdir.
Bu konunun sıklıkla gündeme getirilmesi gerekiyor. Çünkü artık ekonomik kaynakların daha rantabl olarak harcanmasının ötesinde mevcudun korunması da önem arz ediyor. Kolay üretilmiyor, yapılmıyor. Özellikle tarım sel riski altında olmamalı. En küçük biriminden mega kentlere kadar tüm hesaplamalarda eğer güncelleme yapılmaz ise maalesef riskli alanlarımız her geçen gün daha da artar ve maddi manevi kayıplarımız artar. Belki ucu bize kısa zamanda zararmış gibi görünse de uzun dönemde kazanan herkes olacaktır. Başka bir yazımda buluşana kadar kalın sağlıcakla…