Bu şehrin iş adamı, var olmalı..

Bu şehrin esnafı, var olmalı..

Bu şehrin odaları, üyeleri ile olmalı..

Bakıyorum da…

Yerli iş adamı..

Yerli esnaf…

Yerli eşraf…

Şehrin…

Sosyal hayatından…

Cemiyet hayatından…

Gündüzlerinden…

Gecelerinden…

Çekilmiş.!!

Yerine…

Tanımadığımız…

Bilmediğimiz…

Birileri türemiş.!!

Buna yol veren kim..?

Bu ortamı yaratan kim..?

Hiç, üzerine alınan var mı..?

Yoksa tek suçlu, Yalovalılar mı..?

Amaç sadece, bu şehrin gençlerini mesleki eğitimle, kurulacak fabrikalarda çalıştırmak mı..?

Bu şehrin insanları…

Odalarınızın üyeleri…

Fabrika kuramaz mı..?

Tersaneler de, olamaz mı..?

İş adamlığı yapamaz mı..?

Bu şehrin insanları için, ufkunuz…

Bu şehrin insanları için, ülkünüz…

Bu şehrin insanları için, hayaliniz..

Bu kadar mı..?

İş beğenmiyorlar dediğiniz insanlar için, ne yaptınız..?

Kendi ikbalinizi düşünmekten başka…

Yukarıdan, bakmaktan başka..!

Bir çaba…

Bir eylem…

Bir AR-GE diyorum…

Çok da uzatmayım sözümü…

Sizin anlayacağınız bir şiir ile sözümü…

Tevfik Fikret’le bağlayım…

“Bu sofracık, efendiler –ki bekler yutulmayı

Huzurunuzda titriyor –şu ulusun hayatıdır

Ulusun ki acılı, ulusun ki eşiğinde ölümün!

Ama sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır…

Yiyin, efendiler yiyin; bu doyumsuz sofra sizin,

Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!

Efendiler pek açsınız besbelli yüzünüzden;

Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?

Şu doyumcu sofra, bakın gelişinizle övünçlü!

Hakkıdır kutsal savaşınızın, evet, o hak da elde bir…

Yiyin, efendiler yiyin; bu iç şenliği sofra sizin,

Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say:

Soy sop, şeref, gösteriş, oyun, düğün, konak, saray,

Tüm sizindir efendiler, konak, saray, gelin, alay;

Tüm sizindir, tüm sizindir, hazır hazır, kolay kolay…

Yiyin, efendiler yiyin; bu doyumsuz sofra sizin,

Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!

Büyüklüğün sindirimi biraz ağır olsa da yok zarar,

Görkemli yüceliği, öç alıcı sevinci var,

Bu sofra gönül almanızdan böyle ısınır ve ışıldar.

Sizin şu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar…

Yiyin, efendiler yiyin; bu doyumsuz sofra sizin,

Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!

Verir zavallı memleket, verir ne varsa; malını,

Varlığını, hayatını, umudunu, hayalini,

Tüm olanca rahatını, olanca gönül balını,

Hemen yutun, düşünmeyin haramını, helalini…

Yiyin, efendiler yiyin; bu doyumsuz sofra sizin,

Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!

Yarın bakarsınız söner bugün çatırdayan ocak!

Bugün ki mideler sağlam, bugün ki çorbalar sıcak;

Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak…

Yiyin, efendiler yiyin; bu cümbüşlü sofra sizin;

Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin! “

Size, afiyet olsun...