Çocukluğumun geçtiği Mersin’in Anamur ilçesine yakın konumlanmış denize kıyısı olan küçük bir kasabanın adıdır Yakacık. Burada yaşayan bir ithal köy çocuğudur Lorenzo.
Lorenzo Gomez, Meksikalı olduğunu söylüyor ancak aslında orijinal bir İspanyol dur kendisi.
Gazipaşa’ya bağlı bu sahil kasabasında ne işi vardı?
Ne zaman geldi?
Neden geldi?
25 seneyi geçmiş süredir bu kasabada yaşıyor. Şu aralar 45.’inci yaşını kutlamaya hazırlanıyor.
Karısı Çiğdem, çocukları; Adnan, Yusuf, Numan ve Aynur’la ve 4 çocuklu bir ailenin reisi. Reis olmayı bu köyde öğrenmiş. 19 yaşlarında Antalya’ya turist vizesi ile gelmiş.
Antalya çevresini gezmek için; Alanya, Gazipaşa, Anamur, Mersin, Adana ya kadar cebinden 1.00 TL harcamadan otostop ile çeşitli araçlarla, İngilizceyi, İspanyolcayı bilmeyen insanların arabalarında yol alarak gelmiş.
Sırtında bir sırt çantası, çantasında 1 termos (temiz su), diş fırçası, tek kişilik küçük bir çadır, bir iki fanila, 3 tshirt, 2 şort gerisi bir volkman, birkaç kaset, süngerleri yırtık kahverengi bir kulaklık, 36 pozluk fotoğraf makinesi, yedek boş 36’lık 2 adet film, çakı, çakmaktan başka bir şey değil. Bir miktar Alman markı da çantasının gizli bölmesinde, diğer 400 doları bel çantasında pasaport ve İspanyol kimliği ve Antalya- Madrid dönüş uçak bileti.
Adana’ya kadar her ilçede şehirde deniz kenarlarında, gölgelik ağaç altlarında dinlenip uyuklayarak gelmiş. Şehirlerin gezilebilecek yerlerini gezmiş, tarihi yapıları, efsane yemeklerini yemiş. Antalya’ya dönmeli, uçağına yetişmeli, Adana’dan şehir çıkışına kadar yürüyerek gelmiş. Buradan otostop yapmayı denemiş fakat tek bir araç bile yanaşmıyormuş. Şehrin çıkışına yakın bir konumdan 20-30 kamyonun sırayla dizili olduğu bir park görmüş. Şehrin dışından buraya dolu araçlar giriyor. Boş araçlar belirli saatlerde Mersin istikametine doğru gidiyormuş. Bu araç parkına doğru yürümüş, kamyonların sıralandığı yerin arkasında restorana benzer; önünde, içerisinde insanların oturduğu, camekanlı bir dükkanı fark etmiş. Buraya doğru ilerlemiş. Meraklı insanlar buna bakıp merhaba demişler. Lorenzo merhaba demiş. Tek öğrendiği Türkçe kelime. Bel çantasından İspanyolca-Türkçe sözlüğünü çıkartıp karıştırmaya başlamış, ‘ben’ demiş önce, ‘gitmek’ demiş ‘sonra Antalya’ demiş.
İçlerinden turistlere yabancılara meraklı Cafer adında bir şoför ‘durun’ demiş. Ben şimdi anlarım bu adam necidir. Yüksek sesle hemşehrim diye girince konuşmaya, içeridekiler kahkahayı basmış. Ulan Cafer demişler, hemen de hemşehrin yaptın elin gavurunu.
Durun abiler halledeceğim şimdi. Yahu bu adam Antalya’ya gitmek istiyor.
Lorenzo ‘Yes ı wanna go Antalya’. Cafer gördünüz mü ‘yes’ dedi. Konuşuyoruz biz, beni anlıyor.
Cafer kahvehaneye dönüp, ‘Bugün Antalya ya gidecek araç var mı?’ diye seslenmiş içerdekilere. Kimseden bir ses çıkmamış. Yılmaz adında emektar bir şoför; ‘Ben gideceğim ama 3 gün sonra’ demiş. Cafer Lorenzo’ya dönüp bağırarak “3 Gün sonra gidiyor Yılmaz Hoca’’ demiş. Lorenzo, anlamaz bir ifade ile kafasını iki yana salladı.
Cafer yine bağırarak ve parmaklarıyla 3 işareti yaparak, ‘‘3 diyorum 3 gün sonra Yılmaz Hoca gidecek’’.
Lorenzo 3 saat mi, 3 gün mü, 3 hafta mı hiçbir şey anlamadan okey demiş. Boş bir sandalyeyi gösterip el işaretiyle otura bilirmiyim diye sormuş. Cafer hemen ‘’otur otur’’ diye el kol işaretiyle desteklemiş kendisini...
Sonra insanlara dönüp ya bizde boş değiliz, anlaşıyoruz yabancılarla. Lorenzonun karşısında oturmuş.
‘’Ee Hemşehrim nerenden geldin, nereye gidiyorsun’’ diye sormuş Lorenzo’ya...
Kahvedekiler yine bastı kahkahayı.
Durun kardeşim ya... Ben ben diyorum Cafer. Lorenzo önce jafer sonrasında ise evet evet Cafer. Parmağıyla Lorenzoyu gösterip ve iki elini sağa sola açarak sen..?
Lorenzo bir kaç saniye durduktan sonra ‘Lorenzo’. Cafer tekrarlamış, Lorenzo? ‘’Yes Lorenzo Gomez’’ demiş. Ve bel çantasından İspanyol kimliğini çıkartıp Cafer’e göstermiş. Cafer gördünüz mü arkadaşlar adam Lorenzo Gomez’miş. İspanyol’muş. Oo daha 19 yaşında ya bu adam. Çocuk bu çocuk. Nerelerden gelmiş geziyor dünyayı.
Lorenzo, Antalya demiş ? Cafer 3, 3, demiş. 3 gün sonra Yılmaz hoca gidecek. Ama Antalya’ya otobüs var buradan terminale götürelim seni oradan bin demiş. Lorenzo sözlüğünü tekrar karıştırmış, ‘’Anlamıyorum’’ demiş. Cafer ‘’otobüs otobüs’’ diye bağırmış. Oto bus diye heceleyince Lorenzo sözlüğünden bakarak yeniden ‘bus’ istemiyorum demiş. Cafer, abiler bu adam parasız gitmek istiyor. Yılmaz hoca sen bunu al garibinın parası yok sevaptır bırak Antalya’ya, sana da yol arkadaşı olur. Yılmaz hoca , Yakacık’a kadar götürürüm 1 gece eve uğrayacağım oradan kendi gider başka araç bulur.
Cafer bunu Lorenzo’ya anlatamayacağını anlayınca, boş ver sen demiş Lorenzo’ya, ‘‘Yılmaz hoca seni götürecek’’. 3, ,3 diye işaret etmiş. Lorenzo’ya; kahvede çay getirmişler. Bir kaç kişi daha masasına yanaşmış, her biri bir şey söylüyor Lorenzo’ya...
‘No no anlamıyor’ diyormuş. 3 saat beklemiş orada sırayla şoförler azalıyor, yenileri geliyormuş. 3 saati 15 -20 dakika geçince Cafer’in omuzuna dokunmuş parmaklarıyla 3 göstermiş. 3 demiş, 3 hoca.?
Ooo sen bizi yanlış anladın 3 gün gün. Lorenzo’yu elinden tutup gel diye işaret edip kapının önüne çıkarmış. Batmakta olan güneşi göstermiş, el kol hareketleriyle güneş go, güneş gel, 3 kez tekrar etmiş. Lorenzo durumu anlamış. 3 gün sonra Yılmaz hocanın bu şehirden Antalya ya doğru gideceğini...
Sessizce Cafere bakmış, yüzü burkulmuş ‘’ok’ demiş. Çantasını sırtına geçirip, sağ sola bakınmış. Sonra Cafer’e hiçbir şey demeden giriş kapısının yan tarafında ki 25-30 metre mesafede ki zakkum ağaçlarının gölgelerine doğru yürümüş, sırt çantasından çadırını ve minderini çıkarmış. Ağaçların yakınından kaldırım taş parçasını almış, çadırının birbirinin içine geçen alüminyum direklerini birbirine vidalamış. Çadır kazığını kaldırım taşıyla yere çakmış. İpleri gergin bir şekilde bağlayarak çadırını ev gibi kurmuş. Minderini içerisine yerleştirmiş. Çantasıyla birlikte içerisine girmiş ve fermuarını içeriden kapatmış...