Seçim sonuçlandıktan sonra yorum yapması kolaydır. Kazanan kazanmış, kaybeden kaybetmiş ve artık iş bitmiştir. Netice üzerinden ahkam kesip, ağdalı laflarla kaybedenlere akıl vermek de kolaydır. Ancak bu konuda kendi hakkımı teslim etmem lazım. Sadık okurlarımız da bana hak verecektir. Seçim öncesinde gidişatı görüp, anket firmaları ile ilgili tespitler yapmıştık. “Anketler yalan söyler mi?” başlıklı yazımızda, anket firmalarının vatandaşı nasıl Tİ ye aldığına vurgu yapmış, bu türdeki firmaların açıkladıkları absürt anket sonuçları ile seçim sonrasında çok mahcup olacaklarının altını çizmiştik. Şimdi bu firmalar, anket firması çöplüğünde yerlerini aldılar.
Bir başka yazımızda “Seçmen neye göre seçer?” başlığı altında, seçmenin EVET mührünü hangi saiklerle bir adayın altına bastığına değinmiştik. Vatandaşın tercihinde; sosyolojik ve psikolojik etkileşimler ile rasyonel beklentilerin belirleyici olduğunu söylerken, samimiyet ve güven duygusunun seçmen davranışlarındaki önemine dikkat çekmiştik.
Seçimlerde sandıkların kontrolsüz ve başıboş olmadığına işaret ettiğimiz “Sandık sahipsiz mi?” başlıklı yazımızda ise seçim güvenliğini tartışmaya açmanın, bu konuyu temcit pilavı gibi sürekli gündeme getirenlere asla fayda sağlamayacağı gibi zarar vereceğini de dile getirmiştik.
Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı ilk tur seçiminin sonuçlarını değerlendirdiğimiz yazımızda ise alınan neticenin ne anlama geldiğini ve Erdoğan’ın ipi nasıl göğüsleyip, rakiplerine nasıl fark attığını analiz etmeye çalışmış ve ikinci tur için de bazı değerlendirmelerde bulunmuştuk.
Velhasıl kelam; seçimde adaylar meydana çıkıp, kampanyalar başladıktan sonra gelmekte olan neticeyi yaptığımız değerlendirmeler ile öngörüp size iletmeye gayret ettik. Seçim sonrası neticeler üzerinden değil, seçim öncesinde geleceğe tuttuğumuz projeksiyonlarla konuları değerlendirdik.
En nihayetinde ikinci tur da bitti ve seçim neticelendi. Cumhur İttifakı; TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde galip geldi. Şimdi durumu bir de seçim bittikten sonra bugünün şartları ile de kısaca ele alalım.
Seçim sonuçları bize dünyada yükselen milliyetçiliğin ülkemizde de ivme kazandığı mesajını vermiştir. Milliyetçi çizgideki partiler; Milliyetçi Hareket Partisi, Büyük Birlik Partisi , İyi Parti, Zafer Partisi ve Kürt milliyetçisi Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin oy oranlarına bakıldığında, ülkedeki her üç seçmenden birinin bu partilere oy verdiğini görebilirsiniz.
Bana göre seçimi kaybetse de Kılıçdaroğlu’nun seçim kampanyası, reklam öğeleri ve slogan açısından başarılıydı. Kampanya reklam filmlerinde liderlerle birlikte verdiği birliktelik görüntüsü, anca bu şekli ile ve bu oranda vatandaşa hoş gösterilebilirdi. Ancak buna karşın halkta çok başlılık paranoyası oluşmasının önüne geçilemedi.
Güçlendirilmiş parlamento derken, ortaya konulan Yedi Kocalı Hürmüz projesi vatandaşı ürkütmüş, bu kadar partinin bir arada oluşturduğu seçim bloğu ise halk nezdinde Erdoğan’ın yenilmesi güç bir isim olduğu tezini güçlendirmiştir.
Düşünce olarak bu kadar birbirinden uzak partilerin bir araya getirilmesi, sivriliklerin törpülenmesi, bir masada bir araya gelinebilmesi ve en sonunda da kendi adaylığını kabul ettirebilmesi, Kılıçdaroğlu açısından başarı olarak görülebilir. Çıkan krizlerin ötelenebilmesi de yine adaylık için verilen çabanın ürünü olarak dağıtılan; cumhurbaşkanlığı yardımcılıkları, bakanlıklar ve milletvekillikleri sayesinde gerçekleşebilmiştir. Ancak tüm bu yaşananların hepsi terazinin bir kefesinde iken, Erdoğan ve Cumhur ittifakının beka vurgusu diğer kefede daha ağır basmıştır.
Kılıçdaroğlu’nun adaylığı, Akşener’in “seçilebilecek aday” kriterinin gölgesinden bir an bile kurtulamamıştır.
Bölücü terör örgütü elebaşları Kandil’den destek mesajları vermek için birbirleri ile yarışırken, heykeltraş Selahattin Demirtaş hapishaneden kazanıyoruz, geliyoruz mesajları atarken, HDP yöneticileri İmralı’daki zindanların kapısını tekmelemeye başlamışken, İBB Başkanı İmamoğlu Van’da eşi ile birlikte zafer işareti yaparken, Millet İttifakı mitinglerinde terör sempatizanları “Dişe diş kana kan, seninleyiz Öcalan” diye anırırken, firari FETÖ kalıntıları yurtdışından 15 Mayıs tarihli uçak bileti görüntülerini birbiri ardına sosyal medyadan yayınlamaya devam ederken ve Kemal Kılıçdaroğlu eğer Selahattin Demirtaş’ın serbest kalmasını istiyorsanız bize oy vereceksiniz açıklamaları yaparken, Erdoğan’ın yine kazanmaması düşünülemezdi.
Şimdi sormak lazım. Terör belasından bu denli mağdur kaç ülke var dünya üzerinde?
Milli kaynaklarının önemli bir bölümü, terörle mücadele için harcarken yine de ekonomik olarak ayakta durabilen kaç ülke var? Yüzbinlerce insan teröre şehit verdiği yakınını kalbine gömmüş ve acısını her gün yaşamaya devam ederken, kamuoyuna yansıyan bu açıklamalar vatandaşı tedbir alma duygusuna sevk etmeyecekti de ne yapacaktı?
İlk tur sonucu Kılıçdaroğlu taraftarlarının ve bazı CHP’li belediyelerin deprem bölgesindeki vatandaşların, Cumhur İttifakı’na gösterdiği destek neticesinde adeta delirmeleri ise adeta bardağı taşıran son damla olmuştur.
Bir tarafta seçim öncesi tüm projelerini sahaya süren Erdoğan, diğer tarafta ise ilk tur neticesiyle masa tokatlayıp agresifleşen, birden milliyetçi söylemlere sarılan, 180 derece dönüşüme uğrayan bir seçim stratejisi ve söylemleriyle Kılıçdaroğlu. İlk turu değerlendirdiğimiz yazımızda; vatandaşın bir eline patates ve soğan filesini diğer tarafa ise beka meselesini koyup bekadan yana tavır aldığını söylemiştik. İkinci turda da vatandaş yukarıda zikrettiğimiz konuları değerlendirip Erdoğan’a bir dönem daha mührü teslim etme kararı aldı. Hem de muhalefetin çok ümitlendiği ve can simidi gibi sarıldığı ekonomik kriz, deprem ve sığınmacılar meselelerine rağmen.
Seçim sonrası şimdi muhalefet kanadında yine sandık güvenliği tartışmaları, Erdoğan’ın zaferini mitolojik “Pirus” zaferine benzetme çabası, ekonominin daha da dibe vuracağı söylemleri gündem yapılmaya çalışılıyor. Bu açıklamalar, kendi tabanlarının büyük bölümünün de içinde yer aldığı geniş halk kitleleri önünde de ehemmiyeti olmayan beyhude lakırdılardır. Artık iş işten geçmiştir. Erdoğan “altın” dönem olarak nitelendirdiği 5 yıllık bir vize daha almıştır.
Erdoğan şimdi ne yapacaktır? Balkon konuşmasında yer verdiği ekonomik sorunların çözülmesi için hareket edecektir. Deprem bölgesinin yeniden imarı için çalışmaları hızlandıracaktır. Eş zamanlı olarak fahiş konut ve kira fiyatlarını aşağı çekmek için hem yasal düzenleme hem de toplu konut ve kentsel dönüşüm hamlesine girişecektir. Çünkü bu konut projeleri aynı zamanda; İstanbul ve Ankara’yı önümüzdeki yerel seçimlerde geri almak için büyük öneme haizdir.
Cumhuriyet Halk Partisi’nde değişim tamtamları çoktan çalmaya başlamıştır. Kılıçdaroğlu en fazla yerel seçime kadar koltuğunu koruyabilir. Gerçi CHP’deki bu delege profili ile Kılıçdaroğlu’nu değiştirmek imkansıza yakındır. Ancak bu defaki değişim için harekete geçen dip dalgasının önünde o da çok tutunamaz.
CHP’den vekil çarpan küçük partiler önümüzdeki beş sene boyunca mecliste başlarında genel başkanları olmadan kendi hallerinde takılır ve ardından onlarda tabela partisi olma kaderinden kurtulamazlar.
Anlaşıldığı kadarı ile önümüzdeki süreçte, öncelikle ekonomi, toplu konut ve göçmen konularıyla yoğrulmuş bir gündem önümüzde olacak.
Seçim sonucunun ülkemiz ve insanımıza hayırlar getirmesi temennisi ile kalın sağlıcakla.