Bu haftaki yazımı sosyal medyadaki bir yorumumdan yola çıkarak bir gerçeğe parmak basmak için yazıyorum. Sosyal medya paylaşımlarımdan birinde Alman Savunma Bakanı Von Der Leyen demiş ki; “Türkiye silah sanayi ve birçok konuda hızlı bir gelişim içinde ilerliyor. Bizim menfaatlerimiz önündeki en büyük engel. Bu nedenle vakıflarımız, sivil toplum örgütlerimiz ve Erdoğan muhaliflerine her türlü destek verilerek Erdoğan gönderilmelidir” dediğini paylaştım.

Değişik yorumlar yapılmış, hepsine saygı duyuyorum. Ama verilmesi gereken cevapları da dilim döndüğünce vermeye çalışıyorum.

Bir arkadaşımız Süleyman hocam, bir günde elektriğe zam geldi, doğalgaza zam geldi, BİM de bile patates 10 lira olmuş, ama A101 de yağ zamlanmış yuh, şok markette peynir uçmuş..."bu kadar zam olur mu, vatandaşa yazık, günah, biraz el insaf vb." paylaşım yapsa KEŞKE...”

Hatta devamında, “Böyle paylaşım yaparsa merhamet teşkilatına kurban bağışlayacağım. Yapar mi yapamaz...” diye yazdı.

Bunun üzerine ben de şu cevabı yazmak durumunda kaldım. Bu cevabı da aslında hepimizi ilgilendiren bir konu olması hasebiyle köşeme taşımanın uygun olacağını düşündüm ve taşıdım.

Değerli dostum, kurbana gerek yok. Öneri şekliniz Merhamet Teşkilatına kurban bağışlamanın yöntemi asla olamaz. Hatta bu rüşvetle kurban edinmek olur kanımca. Kurban bağışı yapmak isteyen her durumda yapar veya yapmaz, bunu bir kenara koyalım önce.

Zamlara gelince, zam olmaz mı, elbette var, bunu görmeyen göz kördür, bunu saklamaya çalışan sahtekâr olur. Herkesin (kendim de dahil) birebir yaşadığı ayan beyan bir olay nasıl saklanabilir veya inkâr edilebilir?

Bu konudan 85 milyon muzdariptir ama bu malumun ilama gerek var mı?

Yani kar yağan bir havada yanındaki arkadaşına “Kar yağıyor farkında mısın?” Demek gibi bir şey. Ama illa da bunu senin ağızından duymak istiyorum diyorsan, bir sakıncası yok duymanın.

Evet Türkiye’de çok zam var. Enflasyon var. Geçim zorlaştı, kiralar uçtu. Akar yakıt başını aldı gitti, döviz yüksek. Bunu fırsata çeviren fırsatçı ahlaksızlar da var. Doğal gaz, elektrik gibi temel ihtiyaçlar da uçmuş, İstanbul Belediyesi su bedava olmalı derken, su fiyatlarını dahi uçurmuş. Hepsi doğru. Hatta eksik bile yazmış olabilirim.

Ama bu zamlar Avrupa ve Dünyada da var. Dünyayı dizayn eden güçlülerin dünya insanına rağmen bir planı var. Güç ve dengeleri elinde tutanlar böyle uygun görmüş. Dünyaya yeni bir şekil veriyor, dünyayı tek devletli bir ülke yapmak için adımlarını atıyor her fırsatta. Bizler henüz ayağa kalkmasını başaramayan ülkeler de bu güçlülerin hala yörüngesindeyiz, bu yörüngeden az sapma belirtisi gördüğünde Yunanistan ve adalara, Kuzey Irak’a, Suriye'ye tırlarca ve gemilerce silah yığıp geliyoruz, yörüngeye gir diye bağırıyor. Sizin ülkeniz 100 yıldır “eyvallah deyip boyun eğmişken, sana ne oluyor, baş kaldırıyorsun. Biz hala ölmedik buradayız, 20 yıldır milletine zam nedir göstermedin, hayat standartlarını Avrupa’nın önüne geçiriyorsun, her hamlemizi boşa çıkarıyorsun. Artık açıktan hamle zamanı geldi, vs.” diyor. Ben bunları da görüyor ve duyuyorum.

Hatta Avrupa şimdiden ev sıcaklıklarına 19 derece kotası koymuş, fabrikalara üretimi durdurma kotası koymuş, yetmedi banyoya girenlere ailece hep bir anda yıkanıp su ve gaz israfı yapmamayı halkına salık vermiş. Elinde az bulunan gıdalardan marketten ancak bir adet alabiliyorsun. Elektrik, gaz ve akar yakıt bedelleri orada da uçmuş.

Bizdeki gibi devletin %75 desteği de yok. Ve daha nice tedbirler.. Bunları da görüyor ve yorumluyorum.

Bütün bunlara rağmen demem o ki, Suriye’de, Irak’ta, Libya’da da diktatörler var, kimyasal silahlar var, demokrasi yok, özgürlük yok. Halk aç, zenginlik dengesi yok. Birileri en çılgın israfları yapıyor, birileri sürünüyor diyerek kurtarıcı olarak o ülkelere girenleri çiçeklerle karşılayanlar ve büyük hayallerle petrol şirketlerinin kendilerine verilerek o ülkelerin zengin babaları olacağına inananlar, bugün ülkemizde çöplerden ekmek topluyor.

Merhamet Teşkilatının bir koli gıdasını kapıdan gözlüyor. Kendini daha şanslı sayanlar Avrupalıların tuvaletlerini temizleyerek ekmek yiyor. Bununla da kalmadı kurtarıcılar, daha gelir gelmez yönetime el koyduklarında kendilerine destek olanların kızlarına, karılarına el koyup “özgürleştirdik” diyerek resim çekip sosyal medyalarında paylaştılar.

Özet şu; 10 kilo patates yemeyip, 2 kilo ile idare edilebilir, yağsız veya az yağlı salatalık yenilse, doğalgazı 23 derece yerine 18’e düşürüp bazen yorgan altına girilse, çamaşır makinesi haftada 3 kere yerine 1 kere kullanılsa, hatta elde bile çamaşır yıkansa hayat kalitemiz düşer ama yaşanabilir. 

Yeter ki evimiz olsun, mutfağımız, yorganımız olsun. 20 yıl önce hayatımız zaten böyleydi, hatta daha kötüydü. Biz istiklal savaşında atların dışkılarından arpa seçerek yıkayıp pişiren dedelerin torunlarıyız. Yedik yemesine ama topraklarımızı, vatanımızı, bayrağımızı, din ve kutsal değerlerimizi cenabet çizmelerine çiğnetmemişiz. 

Biz yine aynı ruhu taşımamızdan bahsediyoruz. Olağan dışı bir dönemi yaşadığımızı söylüyoruz. Bir boks maçında indirici darbe almadan maçı galibiyetle tamamlayalım diyoruz. Ama bunu getirip getirip patates, soğan, zam hesabı yaparsak, kurtarıcılardan Iraktaki özgürlük bekleyenlerin eşleriyle resim çektirip “özgürleştirdik” dedikleri, insanın bütün sinir sistemini, duygularını alt üst eden böyle günleri ülkemiz yaşamasın istiyoruz. Bu yakın ve bizzat müşahit olduğumuz günleri doğru anlamamız gerektiğini izah etmeye çalışıyoruz. Her şeye rağmen idarecilerimizin beceriksizleri varsa elbette konuşulmalı, eleştirilmeli, tepki verilmelidir. Ama bir empati de yaparak, biz olsak nasıl bir çözüm bulabilirdik, hadi Türkiye beceriksiz, dünyanın her yanı kan ağlıyor, her tarafta bu sıkıntılar yaşanıyor, bu genel durumdan bir anlam çıkarılmaz mı?

Yoksa muhalefetin dediği gibi bir kaynak göstermeden “Biz gelince her şey bedava olacak” dediğine mi inanacağız?

Meramımı bir türlü ya anlatamıyorum ya anlayamayanlar var. Daha nasıl anlatabilirim ki. Sürçü lisan olduysa affoluna.

Saygılar.