18 Mart Çanakkale Destanının yıldönümü içerisinde olduğumuz bu haftadayız.

Özellikle gençlerimizin tarihimizi daha iyi okumaları gerekiyor…Vatanın bağrından koparak gelen 15 yaşındaki Mehmetlerin Çanakkale’de buluşarak kanlarıyla yazdıkları kahramanlık destanı milletimizin var olma mücadelesinin mihenk taşlarından birisi olmuştur. “Çanakkale Geçilmez” demek için 250 bin Mehmetçiğimiz şehit olmuştur. Bunu anlamak ve yaşamamız lazım. Çanakkale Ruhu üzerinde düşünmeye davet ediyorum sizleri…

18 Mart’ı tarihin tozlu yaprakları arasına gömmeyelim. Çocuklarımıza bu ruhu çok iyi verebilmemiz lazım. Nasıl zafer kazanılmış? Nasıl fedakarlıklar yapılmış? Yaralı düşman askerine bile nasıl şefkatle yaklaşılmış? Bu destan kolay yazılmadı. Hepimizden bir parça Çanakkale’de yatıyor aslında. Çanakkale’ye gitmeyenlerinizin muhakkak gitmesini tavsiye ediyorum. Yapılacak sosyal organizasyonlarda ve gezi programlarında Çanakkale muhakkak bir numarada olmalıdır. Yerine giderek, görerek ve havasını teneffüs ederek anlayabilirsiniz ancak. Yıllar geçtikten sonra bile kanayan yarası ile karşılaştığımız şehit dedelerimiz bizleri bekliyor.

“Çanakkale Ruhu “günümüzü anlamada bize yol göstermelidir. Dünyamızın içinde bulunduğu global krizlerin ve savaşların hepsinde sömürgeci yaklaşımların getirdiği psikolojik bozukluklar söz konusudur. Çok okumalı ve geçmişimizi iyi analiz edebilmeliyiz. Geçmişini bilmeyen geleceğini kaybetmeye mahkumdur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının askeri dehası ile Mehmetçiklerimiz tüm dünyanın birleşik donanması karşısında çok zor şartlarda Çanakkale zaferini kazanmışlardır. Havran ’lı Seyyid Onbaşı eğer bir top mermisi ile batmaz denilen Ocean Zırhlısını batırabildiyse buradaki teslimiyet ve Allah’a olan inancını anlamalıyız. Teknoloji ve maddi güç burada inanca ve azme karşı mağlup olmuştur.

Başarmaya ve vatanına düşmanın girmesini engellemeye odaklanmış dedelerimizin kanlarından dolayı deniz kırmızıya boyanmış iken, günümüzde her şeye maddiyat penceresinden bakmaya odaklanmış yaklaşımda olanlara bu ruhu vermede ne derece başarılı olduğumuzu sorgulamalıyız.

Bu vatan toprağının her karışındaki şehit kanlarını hissetmeliyiz. O zaman Çanakkale’nin geçilmezliği devam eder. Yoksa internetten, televizyon ekranlarından kültürel yozlaşma yoluyla evimizin içine kadar giren düşmana karşı yapacak bir şeyimiz kalmaz. Ruhunu kaybetmiş, adeta serseri mayına dönmüş insanlığın düştüğü durum artık bilgisayar ekranları kadar yakın oldu bize. Şiddet, cinsellik, kan, vahşet… Hepsi insan hayatının bir hiç olarak sunulduğu “Ben merkezli dünya” nın sonuçlarıdır.

Artık kültürel savaşla başlayan sömürü zamanla fiili işgale kadar gitmekte. Kültürel kimliğimize sahip olmada “Çanakkale Ruhu’ndan öğreneceğimiz çok şey var.