Ülkemizde 2020 yılı mart ayından bu güne Koronavirüsten kaynaklanan olağanüstü şartların getirdiği duruma göre hepimiz değişim ve dönüşüm içerisindeyiz. Bu değişimde öncelikler de farklılaşıyor doğal olarak. Kendi kendine beslenmede yetebilen ülkeler gelecekte daha güçlü olacaklar. Kendi kendine beslenmede yetebilmenin ilk kuralı da tarım. Tarımın da olmazsa olması su. Su kaynaklarına sahip olmak, beraberinde etkin sulama teknikleri ve suyun verimli kullanımı kendisini gösteriyor. Barajlar ile su artık enerji sağlamada daha üst sıralara çıkmış durumda. Suyun akıp bizim de baktığımız yıllar çok gerilerde kaldı.
Tarımda suyun daha verimli kullanılması gerekiyor. Vahşi sulama yerine damlama sistemi ile hem yetiştirilecek ürüne, hem de toprağa suyun gerektiği miktarda ve zamanında iletimi sağlanmış olur. Aşırı sulama topraktaki maddelerin de hem taşınmasına neden olur, hem de ürüne suyun fazlası zarar verir. Özetle sulama gerekli tekniklerle ve donanımla yapılması gerekiyor. Bahçe sulamalarında su kaynaklarında geceden sabaha sulama gibi bir lüksümüz yok. Boşa akıp giden su aslında hepimizin zenginlik kaynağından boşa akıp giden servet demektir. Bu suyun elde edilmesi için yapılan maliyeti düşündüğümüzde hiçbir şeyin bedelsiz olmadığının altını çizmek gerekiyor. Bileşik kaplar kuralı ile belki sizin bölgenizdeki su fazla gibi görülebilir, ama komşu bir ilçenizde, ilinizde suya olan gereksinim daha fazla olabilir. Sistematik hesaplamalar yapılırken havza bazlı yaklaşım dikkate alınmalıdır. İstanbul’a tankerlerle suyun taşındığı, evlerin banyo küvetlerinde suyun depolandığı 80’li yılları hatırlıyoruz. Yüzlerce kilometreden su getirilerek İstanbul’un su ihtiyacı giderildi. Bu aslında probleme yaklaşım düzeyi ile ilgili. Bu yönüyle o dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı, günümüzde de Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve çalışma arkadaşlarının vizyonunun sonucu. Aynı başarıyı bugün pandemi ortamında da koronavirüsle mücadelede görüyoruz.
Evet, tarım ve su… Ayrılmaz ikili. İlimizin köylerinde yapılan ve yapılmakta olan göletler ile Yalova’nın tarımsal özelliği ciddi anlamda ön plana çıkmış durumda. Dağın başına yapılan göletler ile kendi doğal akışı sağlanarak sulamadaki elektik maliyetleri minimuma düşmüş durumda. Tarlalara kadar borular ile giden su hayat veriyor. Şimdiye kadar il özel idaremize ve meclis üyelerimize, her kademede emeği geçen herkese sonsuz şükranlarımı sunuyorum. Tarlasına kadar gelen su ile hayat bulan köylerimiz gelecekte önemi daha da artacak. Bunu daha etkin ve teknolojik olarak kullanımı ile yeni sahalar açılıyor. Doğa ve iklim koşulları ile pek çok yenilikleri önümüzdeki süreçte göreceğiz. Tarıma dayalı üretim, meyve sektörünün daha da canlanacağını öngörmek zor değil. Yeter ki kendimizi bu sektöre adapte edip verimli çalışmayı köylerimizde sergileyelim. Konu ile ilgili tüm kamu kurumlarının çalışması göz dolduruyor. Daha profesyonel yaklaşımlarla tarım ekonomik yaşamda daha fazla yer alacak, almalı. Sorumluluk alanlarına göre herkes de üzerine düşeni yapmalı. Çünkü geleceğimiz tarımda, tarımın da geleceği suda. Başka bir yazımda buluşana kadar kalın sağlıcakla…