Bu haftaki yazıma, hayatta ne olduğunu bilmeyen, belli kurumların altında kendine yer bularak kişiliğini bulamayanlar için, bir sözü sizlerle paylaşarak başlamak istiyorum yazıma...
"Hayatta en yakınlarınız da dahil, bencil ve duygusal olgunluğa ulaşmamış insanlara karşı, kendi yaşam kaliteniz için, bazen sınır koyun! Sınır koymak karşınızdaki kişiyi sevmiyorsunuz anlamına gelmez.
Sadece kendinizi de düşünme hakkınız olduğu anlamına gelir.
Bir insanın ve toplumun kumaşını, kazandığı parayı nelere harcadığından anlayabilirsiniz.
Gelişmiş ülkelere bakalım;
İdarecileri bisikletle işine gider, küçücük dairelerde yaşarlar. Dolaplarında bir kaç kıyafet, son teknoloji telefonlar, lüks arabalar ilgi alanlarında bile değildir.
Ama dünyada gezmedikleri, görmedikleri yer yoktur. Evleri kitap doludur. Sergiler, festivaller, filmler, hepsini takip ederler.
Bir de bize bakalım, biz parayı bulunca neler yapıyoruz?
Önce daha büyük bir ev, yeni eşyalar, son teknoloji telefonlar alınır.
Kadınlar arazi jiip ile kuaföre, alışverişe gidilir.
Onlarca çift ayakkabı için, özel dolap yaptırır ama evinde kütüphanesi yoktur.
Gerekirse kredi çekilip düğün yapılır, ‘maksat namımız yürüsün’ düşüncesidir.
Sade bir nikâhla evlilik mi olur, sonra el alem ne der?
Biz de bütün vitrin el alem için, paramız el alemin beğenisine hizmet eder.
Başkaları küçük dilini yutsun diye değil, kendimizi geliştirmek için para bize hizmet etmeli.
Görgüsüzlük ve şatafat insanların cehaletinden kaynaklanan eksikliğini kapatma çabasıdır, başka bir şey değildir.
Ne kadar sade bir hayat tarzın varsa, o kadar gelişmişsin demektir.