Acaba ; ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk , ünlü “EY TÜRK GENÇLİĞİ….” Diye başlayan hitabesi yerine , “ EY TÜRK ANNE-BABASI…..” diye başlayan bir hitabe hazırlasaydı daha iyi olmaz mıydı , diye düşünüyorum son günlerde..
Çünkü hepimiz ; bebeklik ve çocukluk çağlarımızı geçirdikten sonra GENÇ olarak tanımlanıyoruz. Ve bu bebeklik ve çocukluk çağlarımızda yüzde yüz ANNE ve BABA etkisi ile geçiyor.
Onlar terbiye ediyor…
Onlar “paşa çocuk” veya “kaka çocuk” olmamızı telkin ediyorlar .
Netice olarak bizler , onlar nasıl ektilerse ; öyle çiçek veriyoruz GENÇ olduğumuzda..
Yani nasıl bir gençlik idame ettireceğimiz konusunda , daha öncelerinde hiçbir SÖZ HAKKIMIZ olmadan yetişiyoruz ve GENÇ oluyoruz..
Ben henüz ondört yaşımda iken, babam rahmetli oldu.
Ağabeyim üniversiteyi bitirmek üzere bir GENÇ delikanlı idi..
Ablamda, evlenmiş çoluk-çocuk sahibi bir havacı pilot eşi idi.
Yani ikisi de evden uzakdılar.
Şimdilerde rahmetli olan anam, henüz kırklı yaşlarda dul kalmış bir ev hanımı olarak , hem kendi ve ailesini muhtaç duruma düşürmemek, hem de henüz buluğ çağında bir erkek çocuğu yetiştirmek ile baş başa almıştı. Hem de sadece, o zamanın parası ile üç ayda eline geçen BİN İKİYÜZ Türk lirası ile..
Ev kira : 200 lira. Güneş sokakta Mecit amcaların alt katında oturuyorduk.
Annem dışarıya ücret karşılığı el örgüleri örerek yaşam savaşımızı başımız dik olarak sürdürmemizi sağlamaya başladı.
Haliyle bir de benimle uğraşmayı göze alabilecek lüksü hiç yoktu.
O sebeple ben hep PAŞA çocuk oldum maalesef.
Annem , ekmeğin 60 kuruş olduğunu , babam rahmetli olduktan sonra öğrenmişti. Dolayısı ile hayata dair fazla bir ileri görüş sahibi olduğunu iddia edemem. Babam tam bir ev erkeği olarak evin her ihtiyacını kendi karşılardı.
Ben ise mecburen PAŞA çocuk oldum. Annem beni geleceğe göre değil, o an yaşadığımız günümüze yetiştiriyordu.
Mesela ben hiç kavga edemedim. Çünkü annem üzülürdü.
İlk dayağı evlendikten sonra, bir gece, İstanbul Fatih’de iki kayınbiraderimden eşek sudan gelene kadar odunla dövülerek yemiştim. ( sebebi beni ilgilendirir)
Bir daha da kavga nedir bilmem..
Hiç bacağımda yara olmadı…
Kolum ,parmağım hiç kırılmadı…
Maç yapıp doğru dürüst terleyemedim bile.
Koca ömrümde sadece iki defa zil-zurna sarhoş olabildim..
BİR GÜN….
Bir gün İstanbul’dan Yalova’ya döneceğim..İstiklal caddesinden Tünel’e doğru yürüyorum..Cebimde para sayılı.. Akşam vapuru da 6 (altı) liraydı. Bende olanda 10 lira..
Atlas sinemasını geçtim..
Galatasaray Lisesi’nin duvarının dibinde bir sokak kitapçısı gözüme çarptı.
Zaten İstanbul’a ne zaman gitsem, ya cam porselen vitrinlerinden , ya da kitapçı vitrinlerinden kendimi alamazdım. Durdum kitaplara bakmaya başladım.
Biri ilgimi çok çekti. Adı : KENDİNE GÜVENME SANATI…Yazarı ,DALE CARNEGIE..
Şöyle biraz karıştırdım.. Cebimde parayı hesapladım . Çünkü kitap 4 lira idi. Tünel’e binmeden yürüyüp gidersem kitabı alabilirdim. Öyle yaptım ve kitabı aldım.
Gemiye biner binmez okumaya başladım.
Kitaptan gözümü alamıyordum. Yalova iskelesine geldiğimizde kitap bitmişti.
Her şey bu kitap ile başladı hayatımda.
Kitap bana, beni tanıtıyordu.. Kendimi fark etmeye başlamıştım..
Ertesi günden itibaren, Saadet hanımın oğlu olmaktan çıkmaya başlamış, Hadi olmaya adımlar atıyor olmuştum.
Önce düşünmeyi öğrendim.. İdrak etmeyi keşfettim..
Sonra hayal kurmanın bir çocukluk değil; bilakis ZEKA UNSURU olduğunu keşfettim.
Bir müddet sonra olumlu açıdan farklılaştığımı hissettim.
Yaz tatillerinde Sultan’da çalışıyordum. Randımanım artmıştı. O kadar başarılı çalışıyordum ki; bir gün Dündar abi:” Yeter artık daha fazla zam yapamam” demişti.
Carnegie’nin sonraki dört kitabını da yuttum.
Bana göre artık PAŞA ÇOCUK değildim ama; KAKA ÇOCUK’da değildim. Resmen adamdım artık..
Örneğin ; seksten önce ,aşk önem arzetmeye başlamıştı…
Müzik ; hisselerime tercüman oluyordu.. Ya Deep Purple dinliyordum , duygularım dışa vuruyordu; ya da Paul Moriot dinleyip melankoliye bağlıyordum. James Last’da cabası oluyordu..
ALIŞKANLIK
Kitap okumak alışkanlık haline gelmişti.
En yakın arkadaşım , o an okuduğum kitaptı..
Genç Werther’ in acılarında melankoliyi…
Ümit Yaşar’ın “Hüzün Şarkıları “nda aşkı yaşadım..
İki kitap daha geçti elime. Biri “SONY İMPARATORLUĞU- JAPON MUCİZESİ” idi ve Sony devinin kuruluşundan itibaren hayatını anlatıyordu. Bu gün , Akio MORİTO ve ortağı IBUZA en değer verdiğim, bilgilerine ve tecrübelerine her zaman başvurduğum dostlarımdır !
İkincisi ise “BİR DÖNEM MAMAK” idi.
80 sonrası Mamak cezaevindeki siyasi tutukluları anlatıyordu. Kitabın yazarı da Tankçı Binbaşı iken oraya müdür olarak tayin olan bir subay idi.
İnanmayacaksınız ama alaylı bir turizmci olarak bir otel işletmesinin nasıl olması gerektiğini bu kitapta öğrendim !
Bu kitapta yemekhanede beraber yemek alan solcular-sağcılar-aşırı sağcılar vardı..Otelde de Ruslar,Almanlar,İngilizler.. Yani 2. Dünya savaşının rakipleri..
KİTAPLAR
Bugün her laik,Atatürk’çü aydın gencimiz ,böylesine zor günlerde hiçbir siyasiyi dinlemeden başvurması gereken gerçek dostları kitaplardır.
Hele bugünün 20’li yaşlarındaki siz gençlerimiz… Sizler…
Masumsunuz. Çünkü beş yaşınızdan beri AKP’den başka siyasi iktidar göremediniz. O yaşınızdan evvelde genelde ağzınızda emzik bulunurdu zaten.
Size bunu anne ve babalarınız bilinç olarak veremezler.. Çünkü genelde TARAF olmak mecburiyetinde kaldılar..
Özal döneminden itibaren bolluğa fazlası ile alıştılar…Onlar şu anda depoların nasıl boşaldığını göremezler…Çünkü hepsi benden sonra tufan diyor..
Siyasi görüşünüze asla müdahale etmem. Haddim değil.
AMA ; BAŞKANLIK sistemi mi? CUMHURİYETİN sona ermesi mi?
Lütfen bu konuda partizanlık yapmayın. Onun için bilmiyorsanız okuyun..
Soner Yalçın okuyun..
Yılmaz Özdil okuyun..
Hüsnü Mahalli okuyun…
İlber Ortaylı okuyun..
Hatta Abdurrahman Dilipak bile okuyun.
Ama bilmediklerinizi okuyarak öğrenin…
Kadınlarınızı kara kara çarşaflara büründürmek istemiyorsanız okuyun..
Gözünüzün nuru 9 yaşındaki kızınızın evlenmemesi için okuyun…
Özgürlüğünüz için okuyun…
İran-Suudi olmamak için okuyun….İnceleyin .. Ve düşünün…
Sonra isterseniz EVET deyin; isterseniz HAYIR deyin. Size kalmış.
Sonra hangi partiye oy verirseniz verin. Tabii bulabilirseniz….
Ben PAŞA olmayı da seçmedim, KAKA olmayı da…
Gençliğimden itibaren geleceğimi, çocuklarımın yaşamını, aile hayatımın standartını okuyarak tanzim ettim. Babam zaten vefat etmişti ama anneme bile sormadım..
Kişiliğimi fark ettim…
Zeka mı fark ettim..
Kendimi tanıdım okuyarak..
Hatalarım ve sevaplarımın tüm sorumlusu benim.
Hayatımda hiç “KEŞKE” demedim.
Sizde okuyun ve ÜLKEMİZİN… Bu cennet VATANIMIZIN geleceğini dizayn edin.
Ben şahsen , rahmetli AZİZ NESİN’in haklı çıkmasını istemiyorum. Çünkü hala günümüz gençliğine güveniyorum.
Ailelerinize hep deyin ki:” Bu sizin gençliğinizdeki, siyah-beyaz televizyonlardaki ERKAN YOLAÇ’ın “EVET-HAYIR” yarışması değil.
İnşallah yanılmam.