2025 yılına gelindiğinde ise Viyana'dan çok daha batıda olan Brüksel, kapılarını Türk Ordusu'na açma hazırlığı yapıyor. Elbette, Avrupa Birliği (AB) Türkiye’yi hemen tam üye yapmaya karar vermeyecek; AB, "çok almak, az vermek" politikası çerçevesinde bir pazarlık süreci başlatacak. Ancak, her ne olursa olsun, Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir işbirliği dönemi başlamak üzere.
Son birkaç hafta içinde bu konuda gelen sinyalleri gözlemledik. Türkiye'nin savunmadaki rolü, AB'nin güvenliğini sağlama noktasında kritik bir öneme sahip hale geldi. Özellikle İsrail Ordusu'nun 7 Ekim Raporu, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin diğer ordulardan ne şekilde ayrıştığını ve dünya çapında nasıl bir tecrübeye sahip olduğunu gözler önüne serdi.
Raporda dikkat çeken en önemli tespit, İsrail’in en önemli savunma üssü Nahal Oz’a dair bilgilerin detaylandırılmasıydı. İsrail Ordusu'nda askerlerin eğitimi yetersiz, üslere dair güvenlik zafiyetleri mevcut. Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin terörle mücadelede ve özellikle şehir savaşlarında kazandığı üstün tecrübeyi daha da değerli kılıyor. Türk ordusu, terörle mücadele sırasında birçok engeli aşarak profesyonel bir orduya dönüştü. Son on yıldır Türk Silahlı Kuvvetleri, şehir savaşları konusunda oldukça tecrübe kazandı ve bu tecrübe, AB için kritik bir avantaj teşkil ediyor.
Dünya çapında orduların güç durumu her yıl hesaplanıyor. Ancak bu hesaplamalar, sadece askeri teçhizat ve insan gücünü dikkate alıyor; saha tecrübesini ve askerlerin motivasyonunu göz ardı ediyor. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tecrübesi, özellikle terörle mücadele ve şehir savaşlarında kazandığı başarılar, onu diğer ordulardan ayıran en önemli faktörlerden biri. Avrupa'daki birçok ülke, yeterli asker ve tecrübe eksikliğiyle karşı karşıya, bu da Türkiye’nin önemini artırıyor.
Avrupa'nın savunmasında Türk ordusunun katkısı, kıtanın güvenliği açısından kritik bir rol oynayacak. AB’nin güvenliğini sağlayabilecek tecrübeye sahip olan Türkiye, savunma konusunda önemli bir stratejik ortak olma yolunda ilerliyor. Ancak, Türkiye'nin AB üyeliği konusunda taviz vermek, AB için de kolay olmayacak. AB’nin Türkiye ile ilişkilerde masaya koyacağı ilk tavizler arasında Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vizesiz seyahat gibi konular yer alacak.
Bugün AB’nin karşı karşıya olduğu büyük bir iş gücü açığı ve güvenlik sorunu var. Türkiye, bu anlamda kıtanın güvenliği için önemli bir iş gücü kaynağı ve savunma gücü sunuyor. Ayrıca, Türkiye’nin SİHA üretimindeki başarısı, AB için oldukça değerli bir konu. Bayraktar gibi Türk savunma sanayi ürünleri, dünya çapında tanınan markalar haline geldi. Türkiye’nin, AB için sadece askeri gücüyle değil, aynı zamanda teknolojik altyapısıyla da büyük bir değer sunduğu görülüyor.
Avrupa Birliği, Türkiye ile müzakerelerde dikkatli bir strateji izlemek zorunda kalacak. Türkiye’nin gücünü yanına almak, AB’nin güvenliği ve iş gücü açığını kapatmak için önemli bir adım olacak. Ancak, Türkiye’nin ulusal çıkarları doğrultusunda bu pazarlıklarda ne kadar ilerleyeceği ve Brüksel’in Türkiye’yi nasıl ikna edeceği de belirsizliğini koruyor.
Sonuçta, Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir döneme girdiğimiz kesin. AB’nin Türkiye’yi tam üyelik konusunda ikna edebilmesi için ciddi adımlar atması gerekecek. Ancak, Türkiye'nin kapıdan geçip geçmeme kararı kendi elinde olacak ve her türlü pazarlıkta son sözü Türkiye söyleyecek.
Kaynak: Özay Şendir