Yüz yıl önceydi....

Babasından, o da dedesinden dinlemişti: Çankaya dedikleri devasa metropol, bağlık bostanlık bir yermiş.

Hacettepe’den her sabah kalkar, bostanını sular, erik ağacının dibinde nefeslenir; menemenini yer, ayranını tepesine diker, pınardan suyunu içer; akşam ezanıyla evine düşermiş.

İki göz, bir sofa’da oğlunu everip, kızını gelin...