Yüz yıl önceydi...

Babasından, o da dedesinden dinlemişti: Çankaya dedikleri devasa metropol, bağlık bostanlık bir yermiş. Hacettepe’den her sabah kalkar, bostanını sular, erik ağacının dibinde nefeslenir; menemenini yer, ayranını tepesine diker, pınardan suyunu içer; akşam ezanıyla evine düşermiş.

İki göz, bir sofa’da oğlunu everip, kızını gelin etmiş; torununun kulağına ezan okumuş; Yaradan’a şükredip, muhanete muhtaç olmadan yaşamışlar.
Bin dokuz yüz otuz…
Kazması küreği omzunda, nacağı belinde; bohçası,...