Çok sevdiğim bir abim şu günlerde çok iyi sosyologlara ihtiyacımız var çünkü bu toplumum sosyolojini gerçekten iyi anlamamız gerekiyor ve biz bunu hiç önemsemiyoruz demişti. Gerçekten çok doğru bir tespit. Daha iyi bir toplum inşa etmek için önce toplumun dinamiklerini iyi öğrenmeli ve güncel olarak toplum sosyolojisini çok iyi bir şekilde analiz etmeliyiz. Üstelik artık dünyada savaşlar sadece silahlar ile yapılmıyor, toplum mühendisliği ile yapılan ve silahlardan daha çok etkili olan saldırılar var. Toplum artık yeni yöntemler ile yönlendirilip sevk ediliyor ve düşünmeyi bırakmış yığınlar halinde hezeyanlar içinde sürükleniyor.
Dostoyevski diyor ki, İnsanlar basit ve üstün olarak ikiye ayrılırlar. Basit olanlar, yalnızca insan cinsini üretmeye yarayanlardır, diğerleri de yeni bir şey söyleyebilmek isteğiyle doğmuş, üstün insanlardır. Toplum muhafazakarlık görevini yerine getirmek için çok kez bu insanları asıp kesiyor ya da her türlü hareket imkanından mahrum ediyor. Ama yine aynı toplum, bir nesil sonra bu astığı insanların anıtını dikip, onlara tapıyor? İlk bölüm şimdinin adamıyken, ikinci bölüm hep geleceğin adamıdır. Birinciler dünyayı korur ve nüfusu çoğaltırlar. İkincilerse onu hareket ettirir ve asıl amacına doğru yürütürler. Bu tanımlama bizim toplum sosyolojisine ne kadar da uyuyor değil mi?
Biz hep yüce bir kurtarıcı bekleyen toplumuz herhalde. Kendimize güvenmekten çok, sisteme, yöntemler, ilkelere inanmaktan daha çok kurtarıcılara bel bağlamayı yeğliyoruz.
Çocukluğumdan bun yana siyasette ya da yönetimde hep kişilerin odak noktası olduğuna yakinen şahit oldum. Bizde hep birisinin liderliğine güvenip hatta tam teslim olup ardından sürüklenmek kültürü hâkim sanki. Bizde hep birici olundu, şucu- bucu (Atatürkçü- İnönücü-Menderesçi – Demirelci -Ecevitçi – Türkeşçi vb.) olundu ve hep bu kurtarıcıların ülkeyi kurtaracağına inanıldı. Halen de böyle devam ediyor sanki, fikirler, projeler, birlikte oluşturulmuş sisteme kimse inanmıyor. Birine bel bağlayalım bizim yerimize her şeyi o yapsın zaten yaparsa en iyi o yapar başkası yapamaz deniyor. Düşünürlerin aydınlatamadığı toplumu, şarlatanlar aydınlatır demiş Condorcet.
Oysa ki gelişmiş, adil, medeni batı ya da doğu toplumlarında kişicilik olmaz, Çin’de Maocular vardı ama Japonya’da kimciler vardı o sırada ya da Avrupa’da biz şucuyuz diyen bir toplum var mıydı ya da halen var mı? Tabi ki hayır. Medeni toplumlarda kişilerden çok sisteme, ilkelere değer verilir, kişiler gelip geçicidir kalıcı olan sistemdir, ilkelerdir. Sağlam, doğru, adil, güvenilir bir sisteminiz yönetim biçiminiz varsa liyakat sahibi insanları seçtiğinizde her şey olması gerektiği gibi devam eder.
İnandığımızı iddia ettiğimiz din yüce İslam da aynı prensipleri bizlere defalarca tekrar etmiştir. Hatta Peygamber SAV’in öldüğü yalan haberi üzerine; Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisingeriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim gerisingeriye dönerse, Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır. Al-i İmran 144. Ayeti gelmiştir. Yani baki olan Allah’ın gönderdiği prensipler, kanunlar, hükümlerdir insanlar bu hükümleri yerine getirmekle mükelleftir, liderler hatta Resuller ölse bile bu fikirlerden vazgeçilmez.
Oysa ki bizler son yüzyılda fikirlerden çok insanlara bel bağladık ve hala bel bağlamaya devam ediyoruz. Hangi fikir akımından olduğunu iddia eden olursa olsun yalın gerçeklik bizim fikirlere, sisteme, ilkelere değil insanlara kapılıp gitmemizdir. Kahve sohbetlerinde gelecek bir seçim olsa ne yaparız sorusuna kimse şu ilkelere, şu fikirlere, şu projelere göre hareket ederim demiyor demedi. Hatta kendilerini yönetenleri seçerken kimse seçim programlarını parti tüzüklerini gelecek 5 yıl için önümüze konan projeleri okumamıştır bile. Hatta yerelden seçilerek bizi temsil edecek olan vekilleri bile biz seçmiyoruz, yukarıdan önümüze konup buna oy vereceksiniz denen kişileri seçiyoruz. Seçtiğimiz kişi önemli değil ki asıl önemli olan bel bağladığımız lider, o bize kimi seç derse onu seçeriz, hatta yereldeki kişi buna layık olmayan biri birle olsa sırf lider seç dediği için seçeriz yani onların bir bildiği vardır nede olsa. Buna da Türk töresi diyoruz. Halbuki geçmiş tarih iyi okunduğunda bizim Hakandan çok kadim Türk töresine göre hareket ettiğimiz Hakanın da bu törenin dışına çıkmadığı görülür.
Sözün özü şu ki insanlara bel bağlamaktan kurtulup; ilkelere, sisteme, fikirlere ve projelere inanmaya başlamadığımız sürece hiçbir şey değişmeyecek gökten bir kurtarıcı gelmeyecek ve biz sorumluluk alıp bende varım demediğimiz sürece bu kısır döngü devam edecek. Nasıl layıksanız öyle yönetileceksiniz.
“Bir millet nefislerini değiştirmedikçe, Allah da onların durumunu değiştirmez.” (Ra’d, 13/11)