Srebrenitsa: 8372 yalanı!

BM yeryüzünün en organize terör örgütü, NATO egemenlerin yedeğiydi.

 

Ümmetin yiğitleri ise ‘durumdan vazife çıkararak’, 7 kıtadan akın akın gelip, oluk oluk kanlarını akıttılar.

Ağrılı Selami Yurdan şehitlerin ilkiydi.

Bingöllü Edip ile Adil, az sonra da Ürgüplü Ahmet izledi onu.

Ardından Ebubekir, Renda, Said, İlhan, Abdülmetin, Yusuf, Güven, Muammer, Ali, Şamil, Müslim, Mehmet, Mustafa, Ömer, Bahaddin, Ramazan…

Çanakkale’den Hakkari’ye; Muğla’dan Ardahan’a şehitler ülkesiydi Bosna!

Sade Anadolu’dan değil;

Sudan’dan, Açe’den, Afganistan’dan, Çeçenya’dan gelip canlarıyla suladılar, Bosna toprağını.

Bilge Kral’ın önderliğinde süren Kutlu Savaş, zafere ermek üzereydi ki, Sırp soykırımcıların imdadına Hollandalı işbirlikçiler yetişti.

Zaten Hollanda, asansör devlet değil miydi?

Kızılderili soykırımında, Afrika’da, kime lazım olursa, lejyonerlerini salan ara rejim ülkesi, gangster bir derebeyi idi.

Hollanda askeri, güvenli bölge Srebrenitsa’yı koruyordu(!)

Boşnak’ın canı malı namusu onlara emanetti(!)

Karadziç’in suç ortağı Mladiç, birkaç Hollandalı askeri rehin alarak(!), toplama kampındaki Boşnakları istedi. Karremans’ın “Çekilin!” talimatıyla, 600 Hollandalı, 30 bin Boşnak’ı ölüme yolladı.

Tepeler, nehir kenarları, yollar, patikalar… kaçışan Boşnaklarla doluydu.

Tuzla’ya ulaşabilenler tek tüktü, soykırımın görgü tanığıydı onlar.

CIA, KGB, MOSSAD, Vatikan… ellerini ovuşturarak seyrediyordu.

Beyaz Adamın(!) Ruanda tecrübesinin üzerinden 1 yıl geçmemişti. 1 milyon Hutu/Tutsi’nin katliam emrini veren, Fransa, Belçika terör koalisyonuydu.

Şimdi yeni laboratuar Srebrenitsa idi.

İlk anda 8 bin çocuk kadın erkek ihtiyar… toprağa düştü.

Annesine sığınan yavru, masumane sesleniyordu: “Çocukları küçük kurşunlarla vururlar, değil mi anne?”

Sağ kalanlar mezar eşiyor, işlem bitince, onlar da yuvarlanıyordu canlı canlı…

Meğer kendi kabirlerini kazıyorlardı.

Asit kuyularına atılan bedenler bir anda eriyor, “Parmak uçlarının birleşeceği” Adalet Günü’ne ısmarlanıyordu.

İş makinaları toplu mezarların yerini değiştiriyordu. Hangi ceset kime ait, bilinmeyecekti(!)

Şeytanın ajandasındaki her kötülüğü yaptı, ajanlar.

Eti kemiği yapışmış kadınların/kızların bedenleri kirletiliyordu, ama ruhları apaktı. Onlar, konu mankeni değildi; magazin malzemesi, paparazzi soytarısı olamazdı. Ped reklamında da göremezdiniz. Onlar ümmetin evlatları, bacılarıydı. Yıllar sonra Mavi Kelebekler uçuşmaya başladı, mezarların üzerinden. Meğer ölü toprağı renk değiştirince Mavi Kelebekleri çekiyormuş, kendine. Nerede Mavi Kelebekler uçuşuyorsa orada toplu mezar vardı. Boyun kemiklerine sarılı meşin kılıf içindeki Kur’an’lar, Şahitliği simgeliyordu.

Srebrenitsa bir ders verdi, dünyaya:

Başkentler işbirlikçidir, güvenme!

İş bitip de katliamcı çekilince çikolata yollarlar, alay edercesine. Bağrımdaki şehit sayım 8372 değil, 30 bin, inanma!

Da se ne zaboravi i da se ne ponovi!

Unutulan soykırım tekrarlanır, uyuma!