Ahir ömrümüzde bir meslek grubunun daha solup rafa kaldırılışını izliyoruz. Sınıf anneliği!
Çocuk sahibi olmayanların pek bilmediği bu kavramı biraz açalım. Sınıf annesi, mevcut sınıfın velileri arasından seçilir ya da atanır. Sınıftaki işler için ayıracak boş vaktinin olması, kendini ifade edebilmesi, iyi bir iletişime sahip olması tercih sebebidir çünkü sınıftaki diğer velilerle koordinasyonu sağlamak, öğretmenin söylediklerini diğer velilere eksiksiz anlatabilmek onun görevidir, göreviydi.
Meslekler ihtiyaçlardan doğar. Ayakkabı olmasaydı ayakkabı tamirciliği olmazdı, hukuk olmasa avukatlar savcılar, bilgisayarlar olmasaydı yazılımcılar olmazdı, ki hatırlayabildiğimiz geçmişte yoklardı.
Zaman değiştikçe bakış açıları değişti, çocuklar değişti, ailelerin beklentileri değişti. Bizim çocukluğumuzdaki çocuğu birinci sınıfta okula bırak, beşinci sınıfı sonunda kendi kendine döner anlayışı yok artık. Okula giden mini mini çocuklarımız teneffüste oynamak için topa, atlamak için ipe ihtiyaç duyuyorlar. Suyunu unutanlar, suyu dökülenler için yedek su bulundurmak gerekiyor. Bazen beslenme saatlerinde yiyecek dağıtılması, dağılanların toplanması ihtimali doğuyor.
Etkinlik yapmak için okul dışına çıkmak gerektiğinde bir tek öğretmenle trafiğe çıkmak, kalabalıklara karışmak çok zor oluyor. Veliler kaynaşsın, çocuklar oynasın diye yapılacak toplantılar da organize edilmeli. Artık WhatsApp gruplarımız var, her şeyden haberdar olmak istiyoruz ama öğretmenlerin de kendi hayatları var, mesai saatlerinde çocuklarla, dışında velilerle mi uğraşacak öğretmenler?
Sonra bir de çok eleştirilen aidat toplama konusu var. Sınıf anneleri bu aidatları toplayıp yurt dışında illegal hesaplar açıyorlar gibi bir algı oluştu ama, kariyerimin bir kısmında benim de yer aldığım sınıf anneliği kurumunda toplanan paralar ancak sınıfa peçete, su, kolonya, kâğıt gibi temel ihtiyaç maddelerini karşılamaya yetiyor.
Gelelim bütün bu kargaşayı başlatan olaylara.
Bazen insan plan yapar kader gülermiş derler. Kendini sınıf annesi vasfıyla tanıtan bir hanımefendi, sınıfa girmiş, sekiz dokuz yaşlarında bir çocukla laf yarıştırıyor. Olayın başlayalı bir müddet olmuş, hanımefendi kendince çocuğun terbiyesizliğini !! cümle alem görsün diye, kamu hizmeti olarak video çekmeye karar vermiş, videoyu çekerken çocuğun üstüne biraz daha gitmiş ki iyice sinirlensin. Çektiği videoyu da herkesin erişimindeki sitelerde paylaşmakta sakınca görmemiş. Altına yazılan bazı yorumlar o kadar acımasız ki, okuyan bahsedilen kişi ilkokul öğrencisi değil de seri katil zanneder.
Gelin görün ki işler mevzu hanımefendinin planladığı gibi gitmedi. Çocuğun isyanı haklı bulundu. ‘Sınıf annesiysen ne olmuş’ diyordu çocuk. Evet biz de soruyoruz. Sınıf annesiysen ne olmuş?
Öğretmenin yetişemediği, eğitim dışında işlerle ilgilenmek amacıyla gayrı resmi bir şekilde okulda bulunan bir velinin, öğretmenlik görevine soyunmak ne hakkı ne de haddi. Küçük bir çocuğun izinsiz bir şekilde videosunu çekip paylaşması ise en hafif tabiriyle rezalet. Ama sınıf anneliği bu demek değil. Amacından sapmış olması sadece uygulamalardaki tekil hataları gösterir. Öğretmenlerin eğitim dışı ancak eğitimi destekleyici alanlarda yardıma ihtiyacı olduğu bir gerçek. Eğer bu ihtiyaç Millî Eğitim Bakanlığı tarafından karşılanamayacaksa velilerden destek istemek de son derece doğal. Ancak veliler bunu bir ayrıcalık olarak değil, gönüllü bir yardım olarak kabul etmeli ve ona göre davranmalılar.