Hepimizin bildiği bir geçmişte 28 Şubat süreci yaşadı ülkemiz. Necmettin Erbakan'ın Başbakan, Tansu Çiller'in Başbakan Yardımcısı olduğu 28 Şubat 1997'de yapılan Millî Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan kararlarla "irtica"ya karşı başlayan, ordu ve bürokrasi merkezli süreç. Sonrasında bu süreç Erbakan'ın istifasına ve REFAHYOL Hükûmetinin dağılmasına yol açmıştır. Türk siyasi tarihine geçen kararların uygulandığı dönemde Türkiye'de siyasi, idari, hukuki ve toplumsal alanlarda değişimler yaşanmıştır. Yaşananlar postmodern darbe olarak da adlandırılmıştı.
Daha öncelerde Refahyol hükümetinin kurulma sürecinde ise Rahmetli Şehit Muhsin Yazıcıoğlu ve yedi milletvekili ile temsil edilen Büyük Birlik Partisi’nin desteği ciddi bir rol oynamıştı. Hatta Muhsin Başkan, iktidara destek verirken güzel bir jest yapmış “Müslümanların iktidarını engellediniz dedirtmem” demiş ve hiçbir menfaat beklentisi olmadan Refahyol hükümetini desteklemişti.
Rahmetli Şehit Muhsin Yazıcıoğlu ve Büyük Birlik Partisi bu destek tavrı ile milletten, demokrasiden ve özgürlüklerden yana tavır alarak, sandıktan birinci parti çıkan RP’nin DYP ile kuracağı koalisyon hükümetine kerhen de olsa destek verdi ki bunun üç sebebi vardı:
1. Çoğulcu demokrasinin gereğini yerine getirmek,
2. Milli, İslami değerlere bağlı çevrelere, (özellikle fanatik RP tabanına) Müslümanların iktidarını engellediler dedirtmemek,
3. Oligarşik ve bürokratik dikta rejiminin devamından yana olan otoriter ve totaliter düşünceye sahip zihniyetlere karşı, sivil, demokratik, hukukun üstün olduğu iradeyi ortaya koymaktı.
Kilit parti olan Büyük Birlik Partisi’ne, hükümete destek vereceğini açıklaması üzerine statükocu kesimlerden baskılar ve tehditler geldi. Kartel medyası da aldıkları talimatlarla BBP’ye yönelik iftira ve linç kampanyaları başlattılar. BBP’nin milli, yerli, inançlı, kararlı, demokratik ve dik duruşu, egemen güçleri rahatsız etti. Ancak, Rahmetli Şehid Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşları yılmadan dik duruşlarını devam ettirdiler.
28 Şubat süreci bir taraftan hazırlanırken, Muhsin Yazıcıoğlu bir açıklamasında “Ordu gözbebeğimizdir; ancak namlusunu millete çevirmiş tanka selam durmam!” dedi.
Bu sözleri belki de kanlı bir darbeyi bazılarının deyimi ile yumuşattı ve postmodern bir darbe haline getirdi. Oysa ki Muhsin Yazıcıoğlu, askeri vesayete ve onun her türlü iş birlikçilerine şunları söylüyordu: “Ben 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat bunun moderni, bunun post moderni hangisi olursa olsun hepsine karşıyım. Türkiye, artık darbeler ülkesi olmayacak. Cuntalar ülkesi olmayacak. Mafya ülkesi olmayacak. Buna karşı hep beraber demokrasinin, temel insan haklarının yanında yer almak zorundayız diyordu.
O günleri yaşayan herkes çok iyi biliyor ki , birileri saklanırken susarken korkarken, Rahmetli Şehid Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşları dimdik haksızlığın karşısında adaletin ve milletin yanında olmuşlardı.
25 Mart 2009 yılında Göksün ilçesine bağlı Keş dağlarında helikopterin düşmesi sonucu Rahmetli Şehid Muhsin Yazıcıoğlu ve yol arkadaşları şehadet şerbetini içmişlerdir. Halen şaibeli olan kaza mı yoksa suikast mi olduğu 13 yıldır çözülemeyen bu vahim olay, halen bu milletin vicdanında büyük bir yara olarak durmaktadır.
Yalnızca ölüler ölmüş sayılmaz bu dünyada…
Aynı zamanda özgürlüklerinden yoksun olanlar da ölüdür!
İnsanlar hükümetten korktuğu zaman, zorbalık; hükümet insanlardan korktuğu zaman, özgürlük vardır. Thomas Paine