Verdiğimiz kararların ne kadarı gerçekten özgür irademizin eseri?
Özgür irade aslında bir yanılsama mı?
Gerçekten insanların özgür iradeleriyle verdikleri kararları etkilemek mümkün mü?
Milyonlarca dolarlık gelirleriyle reklam, tanıtım, propoganda şirketleri ne iş yapıyor o halde?
Konu hakkında yapılan yüzlerce, binlerce araştırma, hazırlanan projeler bize gösteriyor ki tamamen kendi düşüncelerimizin sonucu sandığımız kararlar aslında yönlendirmelere son derece açık.
Davranışsal ekonomi uzmanı G. Loewenstein ‘beynin büyük bölümü bilinçli düşünmekten çok otomatik süreçlerin etkisi altındadır. Bu nedenle beyindeki işlemlerin büyük çoğunluğu düşünerek değil, duyguların etkisi altında gerçekleşir’ diyor. Buna göre beyin, hisseden beyin ve düşünen beyin olarak ikiye ayrılıyor. Hisseden beyin, risk ve ödüle giden işaretleri tanımak, yeni karşılaşılan insanların kişilikleri ile değerlendirmeler yapmak gibi hızlı, otomatik ve bilinçli düşünce düzeyinin altında kalan kararlardan sorumludur. Düşünen beyin ise analitik düşünce sürecini başlatan kısımdır. Duyguların yorumunu yapar. İşin ilginç tarafı uzun uzun düşünerek verdiğimizi sandığımız mantıklı kararlarımızın çoğu aslında hisseden beynimiz tarafından çok da analiz edilmeden ve ilk anda ve duygusal nedenlerle veriliyor.
Profesör Doktor Acar Baltaş, ‘İnsanlar sanıldığı gibi akılcı canlılar değil, davranışları akla uygun göstermek için bahaneler üreten canlılardır’ diyor.
Olaylarda düzen arayışımız kararlarımızı etkiliyor.
Aşinalık hissi kararlarımızı etkiliyor.
Durumun sunuluş şekli kararlarımızı etkiliyor.
Kararın sonucunda karşılaşacağımız ödül veya ceza kararlarımızı etkiliyor.
Ortamın rengi, kokusu, sesi kararlarımızı etkiliyor.
Geçmiş tecrübeler kararlarımızı etkiliyor.
Ciddi bir karar için düşünürken, aslında bütün bunların da bilincinde olmak kararlarımızı etkiliyor mu?
Kararımızı verdik, şimdi onu düşünen beynimizle akla uygun hale getirme zamanı..